Bu sayfada Öykücü, denemeci, çevirmen Tomris Uyar ait 33 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Tomris Uyar kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Tomris Uyar mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.
Bu sayfada Tomris Uyar hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Tomris Uyar sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.
Tomɾis Uyaɾ, Tüɾk öykü yazaɾı ve çeviɾmen. İngiliz Kız Oɾtaokulu'nda, şimdiki adı Robeɾt Kolej olan Aɾnavutköy Ameɾikan Kız Koleji'nde eğitim göɾdü (1961). İstanbul Üniveɾsitesi İktisat Fakültesi'ne bağlı Gazetecilik Enstitüsü'nü bitiɾdi (1963).
Cemal Süreya ve Ülkü Tamer ile beraber Paρirüs dergisi kurucularından olan Uyarın deneme, eleştiri ve kitaρ tanıtma yazıları Yeni Dergi, Soyut, Varlık gibi dergilerde yayımlandı. On öykü derlemesinden Yürekte Bukağı ile 1979, Yaza Yolculuk ile 1986 Sait Faik Hikâye Armağanını kazandı. 60ı aşkın çevirisi kitaρlaşan Uyarın günlükleri, Gündökümü genel başlığı altında, yayımlandı. Yürekte Bukağı ve Yaza Yolculuk öykü kitaρları ile Sait Faik Hikâye Armağanı'nı aldı.
İlk evliliğini şair Ülkü Tamer ile yapan Tomris Uyar'ın evliliği Eylül isimli kızlarının sütten boğulması üzerine son bulur.
Tomris Uyar, şair Turgut Uyar ile evlidir ve Hayri Turgut Uyar isimli, İTÜ'de öğretim görevlisi bir oğulları vardır. 2003 yılında kanser nedeniyle vefat eden yazarın kabri Zincirlikuyu Mezarlığı'ndadır.
kaynak: wiki
Eserleri
İpek ve Bakır (Bilgi, 1971)
Ödeşmeler (Sinan, 1973)
Dizboyu Papatyalar (Okar, 1975)
Gündökümü 1975 (Koza, 1976)
Yürekte Bukağı (Okar, 1979) - Sait Faik Hikâye Armağanı
Yaz Düşleri/Düş Kışları (Ada, 1981)
Sesler, Yüzler, Sokaklar (Hür, 1981)
Gecegezen Kızlar (Ada, 1983)
Büyük Saat (Can, 1984)
Rus Ruleti- Dön Geri Bak (1985)
Günlerin Tortusu 1980 - 1984, günce (Ada, 1985)
Aşağıdaki Tomris Uyar sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Tomris Uyar sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.
Kahvenin şu saf kokusuna bayılırım. Yani kendisinden çok kokusuna demek istiyorum. O kokuyu duyunca içimi garip bir özlem duygusu kaplar.
Bir erkeğin, kültürce kendisine denk, üstelik konuşmaya, düşüncelerini anlatmaya susamış bir kadını uzun süre kaldıramayacağı, o dönemde henüz keşfedilmemiş bir gerçekti.
Sevilmemeyi rahatça kaldırabiliyorsun da sevilmek zor geliyor sana, sen de bunu anlamıyorsun.
Konuşmak da tehlikelidir. İçte biriken sözcükleri boşaltmak. Hele konuşmayı bir kere unutmuşsan.
Ben kendi adıma, tek başıma mutsuz olmaya karar verdim.
Günlerin tam içinde yaşayamayınca, olanlara akıl erdiremeyince, bunlarla oyalanıyoruz işte, kahve pişirmek, çay demlemek.
Bu çocukluğun var ya, hiç yitirme onu, bazıları yitirmezler. Sen öyle bir çocuğa benziyorsun. Korun.
Düşüncelerini anlatabiliyor, duygularını anlatamıyor.
Yaşamak, gitmek demek onun için. Yeryüzü, iki deniz arasında bir nokta demek, iki kent arasında bir istasyon.
Mavi mi koksaydı, yeşil mi, tarçın mı?
Dışarısı da buz gibi, içerisi de.
Birimizin tümcesi yarıda kalsa, başka birimiz hemen tamamlayabilirdi, öylesine.
Hep düşünmüşümdür:aklından asıl geçenleri hiç yazamazsın mektuba. Karşındakinin beklediklerini istediklerini yazarsın ki mektupsuz kalmayasın. Kendi zararına hep onun yararına.
Ben hayır, hiç. Bir erkeğe köle olamam. Değişen bir çağda yaşıyoruz. İlişkiler bozuluyor, üstüne ne kadar titreseniz de. Hem benim mutfağım var, kitaplarım var, yetiyor.
Konuşmalarımız da umutsuzluk üstüneydi hep.
Daha yığınla çocuk var doğurulacak, yığınla çocuk bezi, don, erkek çorabı var yıkanacak.
Çünkü yaz bu. Gereğince yaşanmalı ki anlatılsın kış boyunca: tatil köyleri, kampingler, karpuzun en ucuzu nerdeydi, boğma rakıyı nerden getirmeli.
Günlerin tam içinde yaşayamayınca, olanlara akıl erdiremeyince, bunlarla oyalanıyoruz işte, kahve pişirmek, çay demlemek... Anılar da öylesine çoğalmış ki bastırıveriyorlar, günü karartıyorlar erkenden.
Ölüme yaklaştıkça insanın yüreği daha da insancıl duygularla, iyilikle dolup taşar.
Sabah, evdeki bütün ayakkabıları boyattım. Bu, dün bitti demekti.
Şimdiyse uzayan bir boşluktayım.
Ev, yalnızlık demek. Kış demek.
Biri geliyor, hayatımıza bir makas atıyor; o yaşadığımız bölüm, bütünün dışına düşüyor.
Bazen sessiz kalmak, kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.
Yalnızlığıma katılabilirsin; yalnız soru sormayacaksın...
Zorbalık, günün modası gereği, başı çekiyor. Kaşıkla göz oymaktan, ırza geçmeye, linçe kadar.
Yine de duymak istiyorsun ama. Bir erkeğin bir kadına söyleyeceği şeyleri. O senin kadın yanın.
Yoksulluk anlatılmaz be ablam. Yoksulluk yaşanır anca. Gerisi puştluktur. Yani anlatıp. Kanına ekmek banıp o ekmekle semirmektir. Övünmek gibi bir şeydir anladın mı? Ayıptır.
Diyorum ki kişinin doğum tarihi pek önemli değil aslında, dünyaya gözlerini açmak daha önemli.
Paragraflar tıkışık, soluksuz. Ne olduğu belirsiz, korku yüklü simgeler, olağandışı diyaloglar, gerçekten başarılı doğa betimlemeleri ile doğada eşine rastlanmayan silik soluk masalsı tipler içiçe.
Sen uyuyordun, bilemezsin. Kaç sigara içiyorum üst üste, kaç eski gazete okuyorum ilânlarına kadar. Her sabah kaç bin güçlükle alışıyorum önümdeki güne, getireceklerine.
İstemeye hakkım var mı bilmem ama seni yürekten ilgilendiren şeyleri, başkalarına anlatmaktan kaçınacağın şeyleri duymak isterdim.
İki kişi yalnız kalmaktansa, kalabalıkta yalnız olmak çok daha kolay.
yazıları adeta bağımlılık yaratıyor kendisinin, bir kitabından diğerine geçmek istiyor insan.