Bu sayfada Avusturyalı yazar Thomas Bernhard ait 52 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Thomas Bernhard kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Nicolaas Thomas Bernhard mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.
Bu sayfada Thomas Bernhard hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Thomas Bernhard sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.
Nicolaas Thomas Beɾnhaɾd, Avustuɾyalı yazaɾ.
Thomas Beɾnhaɾd, İkinci Dünya Savaşı sonɾası Alman Edebiyatı'nın en önemli yazaɾlaɾından biɾi sayılmaktadıɾ. Genel olaɾak eseɾleɾinde ülkesi Avustuɾya'ya kaɾşı büyük biɾ öfke göɾülüɾ. Taşɾanın daɾ kafalı tutuculuğu, düşünsel gelişime sekte vuɾan bencilliği ve dışlayıcılığı yazaɾın üzeɾinde en çok duɾduğu temalaɾdıɾ.
Hayatı
Thomas Beɾnhaɾd 1931'de gayɾimeşɾu biɾ çocuk olaɾak Hollanda'da dünyaya geldi, çocukluğunu annesi ve onun ailesiyle biɾlikte Avustuɾya'nın çeşitli şehiɾleɾinde geçiɾdi. Bu dönemde yazaɾ olan dedesi Johannes Fɾeumbichleɾ'in himayesinde edebiyat ve müzik zevki gelişti. Okula devam edeɾken biɾ yandan da biɾ bakkalda çıɾak olaɾak çalıştı. Ancak çocukluğundan beɾi muzdaɾip olduğu akciğeɾ hastalığı yüzünden 1949'dan itibaɾen 2 yılı aşkın biɾ süɾe sanatoɾyumda yattı. Doktoɾlaɾın fazla ömüɾ biçmediği Beɾnhaɾd, hastalığının kɾitik evɾesini atlattıktan sonɾa, biɾ süɾe Salzbuɾg'daki Mozaɾteum'da müzik eğitimi göɾdü, biɾ yandan da gazeteleɾ için adliye muhabiɾliği yapmaya başladı.
1957'den başlayarak serbest yazarlık yaρtı. Hayatı boyunca geçimini yazarlık sayesinde kazanmış olan yazar, 1989 yılında Gmunden'deki (Yukarı Avusturya) evinde öldü.
Aşağıdaki Thomas Bernhard sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Thomas Bernhard sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.
Uykudan uyanan, kendilerini kayıp sanan ama sonra hala ıstırap dolu dünyada olduklarını fark eden kadınların gülümsemesi dehşetin ta kendisidir.
İnsanlarla o kadar iç ten birlikte oluyoruz ki, bunun yaşam boyu sürecek bir bağ olduğunu sanıyoruz.
Gülmeyi bilmeyen insan ciddiye alınamaz, diye düşündüm.
İnsanlarla o kadar içten birlikte oluyoruz ki, bunun yaşam boyu sürecek bir bağ olduğunu sanıyoruz.
Olağanüstü olmak ve bunu görebilmek için dahi olmak zorunda değiliz.
Ne yana baksam sadece çirkinlik ve alçaklık görüyordum.
İnsanın kendi kendine sorduğu sorular onu yavaş yavaş öldürüyormuş. Ama insan zaten ölüdür, bilesiniz.
En iyi olan her şeyin sonuçta olduğu gibi, her zaman düşmanları olmuştur.
Kulaklar, insanın kendi kendini azarlamalarıyla doludur.
Yaklaşmak uzaklaşmaktan başka hiçbir anlama gelmez.
Aslında söylenen her şey alıntıdır.
Saçma olan şeyin ötesine ilerlemek imkansızdır.
Huzur arar fakat tabi ki bulamazlar, kendileri huzursuzluğun ta kendisidir çünkü.
İsyan etmek daha derin bir ümitsizliğe yol açar.
Olmak istediğimiz şeyi kendimiz olamazsak eğer, başkalarından, zoraki olarak da en yakınımızdan, kendi olmadığımız şeyi yaratırız.
Varoluşumu duygusallığa feda etmek benim tarzım değildir.
Bir şeyden ötekine kaçar ve kendimizi mahvederiz, dedi. Hep uzaklaşıp gideriz, tükenene kadar.
Yeryüzü, her şey, haksızlığın ta kendisi, diye düşündüm.
Ressam her şeyin anlaşılmaz olduğunu çünkü insani olduğunu söylüyor.
Esasında insan kendi doğasını kökten değiştirmeliymiş ama kimse kendi doğasını değiştiremezmiş, çünkü doğa kendini değiştirtmezmiş.
Ressam her şeyin anlaşılmaz olduğunu çünkü insani olduğunu söylüyor.
Yeryüzü, her şey, haksızlığın ta kendisi, diye düşündüm.
Kent aslında insanın aklına gelebilecek en büyük sanat ve düşünce düşmanı, aptal insanlar ve soğuk duvarlarla dolu kalın kafalı bir taşra kasabasıdır, zamanla orada her şey kalın kafalılığa dönüşür, istisnasız her şey.
Dürüstlük ve samimiyetin hayalini kuruyorduk ama bu, hayalin ötesine geçemedi. Sık sık vazgeçtik ve tekrar başladık, daha çok vazgeçecek ve yeniden başlayacağız.
Her zaman bir kaçış içindeydi ve insanların her zaman gerçek olan yanlarını gördü, inatçı, kafasız, dikkatsiz bir kitleydi bu, ki insan bunlarla olan ilişkisini gerçekten kesmeliydi.
Zihinsel bir çalışmaya başlayacaksak herkes tarafından terk edilmiş ve yalnız olmalıyız.
Dürüstlük ve samimiyetin hayalini kuruyorduk ama bu, hayalin ötesine geçemedi. Sık sık vazgeçtik ve tekrar başladık, daha çok vazgeçecek ve yeniden başlayacağız.
İşte bugün herkes her şeyi uçarken okuyor, her şeyi okuyorlar, ama hiçbir şeyi bilmiyorlar.
Hiç değilse deliliğimi gözleyen biri yok.
Haksız davranıyoruz, insanları incitiyoruz, sırf o anda daha büyük bir zahmete katlanmamak, tatsız bir karşılaşmadan kaçınmak için.
Dinleme sanatı neredeyse öldü.
İnsanlar mümkün olan her şeyi söyler, mümkün olan her şeye de güler, mümkün olan her şeye sinirlenir, bu beni artık hiç ilgilendirmiyor.
Birbirimize seslendiğimizde birbirimizi duymuyoruz.
Olduğunuz yerde kalın yoksa dehşete kapılırsınız.
Bir insana, hiç kimseyle olmadığımız gibi bağlı olmak için yan yana olmamız gerekmez, dedi.
Bir son nokta, başka bir son noktanın başlangıç noktasıdır.
İnsanlara baktığımızda yalnız sakatları görürüz.
Bir insan yanımdan ayrıldığında, ona karşı fazla sıcak mı yoksa fazla soğuk mu olduğum düşüncesi daima ortaya çıkıyor.
Hayal gücünün bir hastalık olduğundan eminim.
Kütüphanelerimiz sanki cezaevi, büyük düşünürlerimizi tıktık oraya.
Tanrım, bir odada masa, koltuk, dolap ve yataktan başka neye ihtiyaç var ki!
Bir çok kişi, mutsuzluğun derinliklerine battığı için aslında mutludur.
Biz susarak sohbet ediyorduk...
Durmadan kendi kabuğumuzun dışına çıkma deneyi yapıyor, ama bu deneyde başarısız oluyoruz, hep tepetaklak yuvarlanıyoruz, çünkü kendi kabuğumuzun dışına ölüm dışında çıkamayacağımızı anlamak istemiyoruz.
Düşünen insan doğuştan mutsuz bir insandır.
Kendi kendine konuşma çağındayız. Ayrıca kendi kendine konuşma sanatı, konuşma sanatından çok daha yüksektir.
Dört yüz sayfalık bir kitabın topu topu üç sayfasını normal bir okuyucudan bin kez daha dikkatli okumamız, hepsini okuyan, ama bir tek sayfasını bile dikkatli okumayandan daha iyidir, dedi.
İnsanlar birbirleriyle yürüyor ve birbirleriyle konuşuyor ve birbirleriyle yatıyor ve birbirlerini tanımıyorlar. İnsanlar birbirlerini tanısalardı, birbirleriyle yürümez, birbirleriyle konuşmaz, birbirleriyle yatmazlardı. Sen kendini tanıyor musun? diye soruyorum kendime sık sık.
İnsanlardan nefret ederiz ve gene de onlarla birlikte olmak isteriz, çünkü yalnız insanlarla ve onların arasında bir şansımız vardır yaşamı sürdürmek ve çıldırmamak için.
Bizler nefret etmeye, bela okumaya çok kolay ve çok çabuk alışıyoruz, nefretimizin ve okuduğumuz belaların en ufak bir haklılığı olup olmadığını zamanla sorgulamaz oluyoruz.
Bir insanın özü ancak onu kaybettiğimizi görmek zorunda kaldığımızda, o insan bir veda sürecine girdiğinde ortaya çıkarmış.
Sarsıcı olan, insanların çirkinliği değil, fikirsizliği.
Burası çok ıssız, henüz yorum yazılmamış.
İlk yorum yazan sen ol!