Steve Best Sözleri ve Hayatı

söz kimin

Bu sayfada Yazar, filozof, hayvan hakları savunucusu Steve Best ait 48 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Steve Best kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Steve Best mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.

Steve Best
  • Adı: Steve Best
  • Doğum: 9 Şubat 1955
  • Mesleği: Yazar, filozof, hayvan hakları savunucusu
Steve Best Kimdir Sayfası

Bu sayfada Steve Best hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Steve Best sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.

Dr. Steve Best,
Amerikalı hayvan hakları savunucusu, yazar ve filozof.

El Paso'daki University of Texas'ta eski Felsefe Departmanı Bölüm Başkanı. Felsefe, kültür eleştirisi, sosyal kuramlar ve hayvan hakları konusunda bir çok kitabı ve denemeleri var.

Steve Best Sözleri 48 Adet

Aşağıdaki Steve Best sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Steve Best sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.

Tarih, insanların hayvanları sömürüp katletmesi, ardından diğer insanlara hayvanmış gibi davranıp aynısını onlara yaptığını gösteren bir kalıbın varlığını ortaya koyuyor.

Hayvan Özgürlüğü, kontrolden çıkmış küresel bir kapitalist dünyada asla gerçekleşemez, bu yüzden sınıf tahakkümüne ve her türden hiyerarşiye yönelik daha büyük mücadelelerin bir parçası olmak zorundadır.

Hayvan özgürlüğü; insanlar yavaş yavaş hiyerarşiyi, eşitsizliği ve herhangi bir biçimde haksızlığı savunan fikirlerin batıl, temelsiz ve anlamsız olduğunu anladıkları geniş tarihsel bir öğrenme sürecinin bir sonucudur.

Hayvan hakları, hem sayı hem de acılarının şiddeti anlamında dünyanın en çok ezilen canlılarının özgürlüğüne dair bir düşünce olarak kalmamalı sadece; toplumsal bir hareket olmalı.

Hayvan özgürlüğü, insanlardan diğer hayvanlardan üstün olduğu şeklindeki inançlarından vazgeçmelerini ve türler arasındaki Berlin Duvarı'nı yıkmalarını talep ediyor. Hayvan özgürlüğü insanlardan güçlü olmanın sorumluluk gerektirdiğini, güçlü olmanın haklı olmak anlamına gelmediğini, gelişmiş bir neokorteksin doğaya tecavüz edip onu talan etmek için hiçbir şekilde bir sebep olmayacağını idrak etmelerini talep ediyor. Hayvan özgürlüğü, insanlardan etik bakış açısında ciddi bir sıçrama yapmak adına hümanizmin konforlu sınırlarını aşmasını, ve böylece ahlâk skalasını akıl ve dilden sentiense (kendi varlığının bilincinde olma özelliği) ve özne olmaya doğru yükseltmesini gerektiriyor.

Sol, artık veganlar olmadan ya da hayvan hakları aktivistleri olmadan devrim yapamaz. Tek bir türü diğer bütün türleri sömürerek özgürleştirmek, devrim filan değildir.

Sürüp giden savaşı, soykırımı ve hayvanlara yönelik tür kırımını durdurmak için, gerektiğinde elimizdeki bütün araçları kullanmalıyız, şiddet içermeyen direniş biçimlerinden sivil itaatsizliğe, ve oradan sabotaja, özgürleştirmelerden silahlı mücadeleye (saldırı altında bulunan masumların ve dünyanın meşru müdafaası ve korunması şeklinde anlaşılmalı) dek bütün araçları kullanmalıyız.

Dünyayı anlamak için kullandığımız dil son derece önemli; bu dil düşüncelerimizi şekillendiriyor, kısıtlıyor; eğer doğayı bir makine gibi tanımlarsak o zaman ona varoluşumuza yabancı şeylerin bir parçası gibi davranırız. Aynı şekilde eğer hayvanlara eşya ve nesne muamelesi yaparsak, o zaman onlara yaşamı olmayan şeyler, sıradan basit metalar ya da kullanıp atılabilir objeler gibi bakmaya doğru meylederiz. Bu tür kavramlara minnet duyan insanlar hayvanları zincire vuruyor, hayvanları gıda, tıbbi ve eğlence kaynakları olarak sömürüyor; ya da mobilyalarını tırmıkladılar diye ötenazi uygulayarak öldürtüyorlar.

Hayvanların karmaşıklığını, onların ve bizim dünyamız arasındaki derin devamlılıkları takdir etmeyi öğrenirken, onlara daha fazla saygı duymaya ve onlara temel haklarını teslim etmeye başlıyoruz, bunu hak ettiklerini biliyoruz. Her ezilen grup kendini ezenlere karşı özgürlüğünü elde etmek için savaştı; sıra artık hayvanlarda. Kendi adlarına konuşamadıkları için, kendi özgürlüğümüzün hayvanların özgürlüğü uğruna insandan yana taraf tutmayı bırakıp diğer türlere doğru yönelmesi gerekiyor. Hayvanların bir zihni olduğunu kabul ettikçe, kendi zihinlerimizi özgürleştirmeye başlıyoruz.

Veganizm zordur; çünkü veganizm, marjinalleştirilmenin hapishanelerinden kurtulmak; iktidar, tahakküm, ve derin kriz gibi daha büyük konulara işaret etmek; ve birçok canlı türünü bizimle beraber yok edip halihazırda bizim için ölüm meleklerini hazırlayan ekosistemlere dile getirilmemiş hasarlar ve zararlar vermeye devam ederken, yokoluşa doğru gidişimizi durdurmak için tek şansımız olan hayatî bir küresel ittifak siyaseti ve direniş hareketinin bir parçası olmak için bizi yoğun bir meydan okumaya davet eder.

Gezegenin her bir yanında gözler önüne serilen devasa bir soykırım var, ve şu anda en çok ihtiyacımız olan şey devasa bir toplumsal direniş, ve ne şekilde olursa olsun dünyaya ve hayvanlara karşı yürütülen bu total savaşı durdurmak. Öfkeye, direnişe, korkusuzluğa, fedakârlığa, bedenlerimizi öne sürmeye, gerekirse özgürlüğümüzü ve hatta hayatlarımızı riske atmaya ihtiyacımız var. Akademisyenler nihayetinde politik eyleme ve devrimci değişimlere sürekli engel olan, kendi çıkarlarına düşkün kariyeristler, hayvan soykırımından para kazanan çıkarcılar, bürokratik görevliler, devletin hizmetçileri ve teorik fetişistler topu topu.

Martin Luther King'in şiddet ve ayrımcılıktan uzak paradigmatik 'dünya evi' vizyonu, eşitlik ve barış değerleri bütün hayvan türlerini kapsayacak şekilde genişletilmedikçe her yanından kan akan bir mezbahadan başka bir şey değildir.

Açık olalım: reform için değil devrim için mücadele ediyoruz; insancıl efendiler için değil köleliğin sona ermesi için mücadele ediyoruz. Hayvan özgürlüğü insan kulaklarının duyduğu en radikal fikri ilerilere taşıyor: hayvanlar bizim giysimiz, kaynaklarımız, yiyeceğimiz, eğlence araçlarımız değiller; onlar bizim amaçlarımız için değil kendi amaçları için varlar.

Klasik bir şekilde söylemek gerekirse, birisi 'kalkınma' kelimesini söylediği an, silahıma uzanıyorum. En kötüsü ise 'kalkınma'; hırs, sömürü, soykırım ve insanların, hayvanların, biyolojik çeşitliliğin şirket-militarizm makinasının devasa tekerlekleri arasında ezilmesinde bir suç aleti olarak işlev görüyor. 'Kalkınma' kelimesi olsa olsa, milyonlarca insanın hayatta kalmak için debelendiği bu gerileme çağında zalim bir şaka olabilir.

ABD'de 19. yüzyıl kölelik karşıtlarının yeni dayanışma biçimleri yaratmak için ırk bariyerlerini aşması gibi, yeni özgürlük savaşçıları da hayvanlara yardım etmek için tür sınırların ötelerine uzanıyorlar.

Cehennemi hayal edin: acı çığlıklar, kan nehirleri, iç organlar ve kan, parçalanmış vücut kısımları ve hala canlıyken hisleri taşlaşmış sadistler tarafından kesilip parçalanan canlılar. Mezbahaların dünyasına hoş geldiniz; ama uyaralım: her şey hayal ettiğinizden çok daha kötü. Sistem maksimum hız ve maksimum yeterlik peşindedir, burada amaç hayvanlara, işçilere ya da halkın sağlığına önem vermek değil, kazanç elde etmektir. Mezbahalardaki hayvanlar bilinçleri yerindeyken zincire asılır, burun ya da anüslerinden kancalara takılır, yukarı kaldırılır, kanı akıtılır, parçalara ayrılır, derileri sökülür, kaynar suya atılırlar. Hayvanlar ölmeden önce mezbahanın içinde yarım millik bir yol gider, on dakikalık elektriktro şok verilir, dövülür ve nihayetinde tamamen ölmeden de adım adım parçalara ayrılırlar.

Hangi grup en uzun süre böylesine ezilmiş, en yoğun ve yaygın biçimlerde sömürülmüştür ki hayvanlardan başka? En güçsüz insanların bile gene de hayvanlar üzerinde kontrolünün olduğu, yoksul ya da ezilmiş neredeyse bütün insanların kendini hayvanlardan üstün kabul ettiği, hayvanlara sahip olmak, onları sömürmek ve öldürmek için yasal haklarının olduğu koşullarda hayvan bakış açısı mümkün olan bütün teori, tarih, etik ve siyaset içerisinde olabilecek en radikal değişimdir. Eğer tarih efendiler ve köleler arasında bir mücadele ise; insanlar efendidir, hayvanlar ise köle.

Hayvanlar için her saniye bir 11 Eylül saldırısıdır.

Yoksa durmadan büyüyen daha büyük bir şiddete izin vermiş oluruz, ve nihayetinde bu nihilist, barbar, var olan her şeyi yok eden dünya düzeninin anında ve sonsuza dek durdurmak için gerekenleri yapmayıp hoş görülmesi imkânsız olan şeylere hoşgörü gösteren pasifistlerin ellerinde kan lekeleri göreceğiz.

Hayvanları maruz bıraktığı zulümde hiçbir sınır tanımayan bir araç olarak mekanikçilik, hayvan deneyleri yapanların geceleri rahat uyumalarını sağlayan en geçerli dünya görüşü olarak kabul gördü.

Aynen 1980'lerde Latin Amerikalı köylülerin hem toprak hem de adil ücret istediği zaman komünist olarak aşağılanması gibi günümüzde doğayı şirket saldırılarına karşı savunan aktivistlere de terörist deniyor.

Hayvan özgürlüğü kontrolden çıkmış küresel bir kapitalist dünyada asla gerçekleşemez, bu yüzden sınıf tahakkümüne ve her türden hiyerarşiye yönelik daha büyük mücadelelerin bir parçası olmak zorundadır.

Bizler karanlık, rahatsız edici zamanlarda yaşıyoruz: savaşlara, soykırıma, terörizme, küresel kapitalizme, sınır tanımayan militarizme, bugüne dek benzeri görülmemiş bir devlet gözetimine ve baskına, sallama bir 'terörizme karşı savaş' nidasıyla muhaliflere karşı girişilen saldırılara ve türlerin yok oluşu, yağmur ormanlarının tükenişi ve küresel ısınma gibi çeşitleri olan ekolojik bir krize tanık oluyoruz. Bilim adamları küresel ekolojik krizde, geriye dönülmez bir noktaya varmak üzere olduğumuz konusunda insanları uyarıyor. Çoğu bilim adamı da, buzulları suya ve ormanları da çöllere çeviren katastrofik değişimlerin meydana gelme hızından dolayı ciddi bir şaşkınlık yaşıyor.

Akademisyenlerin çoğundan farklı olarak öğretme eyleminin ve araştırmanın aktivizme ve günün acil konularına bağlanması gerektiğine inanıyorum. Çevresel yıkım, türlerin yok oluşu ve avcı küresel kapitalizme boğulmuş bir dünyada, akademisyenlerin toplumsal dönüşümlerle ve devrimci değişimlerle ilgisi olmayan soyut konularla uğraşma lüksü olmamalı. Tersine; akademisyenler toplumsal hareket ve topluluklarda tahakküm, hiyerarşi, refah ve iktidarın elitler arasında giderek daha konsantre hale gelmesi, sürüp giden hayvan soykırımı ve gezegen çapında yaşanan ekolojik çöküşün sebepleri ve dinamiklerini anlayacak ve onu dönüştürmeye yardımcı olacak becerilerini kullanan organik entelektüeller olarak çalışmalılar.

Hümanist, şiddet içermeyen ütopya; o sözde 'aydın' ve 'ilerici' insanlar, eşitlik ve hak kavramlarını bu gezegeni beraber paylaştığımız canlıları da kapsayacak şekilde genişletene dek ikiyüzlü bir yalan olarak kalacak.

Haklar elbette beyaz, elit kapitalist bir söylemle başladı. Marks'ın söylediği gibi bu söylem özel bir menfaati sanki genel bir menfaat gibi sunarak kendini gizliyor. İnsan hakları aslında kapitalistlerin haklarıydı.

Ülke için, bayrak için ya da şirket emperyalizminin uydurma savaşları için asla hayatımı feda etmem. Ama dünya için, hayvanlar için ve cephelerdeki yoldaşlar için seve seve ölürüm.

Şu ana dek hayvan özgürlüğü hareketinde Nat Turner ya da John Brown gibi isimler görmedik; ama ortaya çıkmaları belki de an meselesi, çıktıklarında da eylemlerinin haklı sebebini de beraberinde getirecekler. Ayrıca onlardan önce çabalayanlar da olmuş olacak. Mücadele gospeline göre: adalet yoksa, barış da yok.

Aydınlamanın anlamı, değişmektir. Onsekizinci yüzyılda aydınlanma dini dogmaları ve zorbalığı yenmek anlamına geliyordu; yirminci yüzyılın sonlarına doğru, aydınlanma ırkçılığı, cinsiyetçiliği, homofobiyi ve diğer önyargılarını yenmek anlamına geliyordu; ve şimdi yirmibirinci yüzyılda aydınlanma, türcülüğü yenerek hayatın tümünü onore eden evrensel bir etiği kucaklamak anlamına geliyor.

Hayvan hakları, hayvanların bizimle eşit olduğunu söylüyor; ne de olsa hepimiz hayvanız, sadece öteki hayvanlardan söz ediyoruz; hepimizin acıdan, işkenceden, ölümden uzak olmak istiyoruz; özgür olmak ve aile üyelerimizle beraber olmak istiyoruz.

ABD'de 19. yüzyıl kölelik karşıtlarının yeni dayanışma biçimleri yaratmak için ırk bariyerlerini aşması gibi, yeni özgürlük savaşçıları da hayvanlara yardım etmek için tür sınırların ötelerine uzanıyorlar.

Hayvan hakları daha büyük kafesler değil boş kafesler talep eder.

Eğer bu gezegen üzerinde uyum içerisinde yaşamayı öğrenemiyorsak o zaman yaşamayı kesinlikle hak etmiyoruz.

Rousseau, Condorcet ve Marks gibi birkaç modernist, kalkınma kavramını bütün insanlara faydası olan evrensel bir terim olarak tanımlamış, ama bu denkleme başka türleri katmamıştır. Hiçbiri modern dünyanın insanların kazanımlarının, hayvanların ve dünyanın kaybetmesi pahasına elde edildiği fikri üzerinde düşünmedi. Batı medeniyeti kalkınmayı, milyarlarca hayvanın köleleştirilmesi, sömürülmesi, katledilmesi; doğanın yağmalanıp talan edilmesi yoluyla kendi refahında ve konforunda meydana getirdiği gelişmeler olarak ölçmüştür. Hayvanlar ve ekolojik bakış açısından bakıldığında ise 'kalkınma' bir gerilemedir -bu da kürk çiftçiliği, fabrika çiftçiliği, mezbahalar, aşırı nüfus artışı, türlerin yok oluşu, küresel ısınma ve dünyanın giderek kötü bir hal alması gibi korkunç gelişmelerden de alenen belli olmaktadır.

Hümanizm, büyük harflerle adı tarihe kazınmış bir kabilecilikten başka bir şey değil.

Dünyaya çarpan meteor biziz.

Bilişsel etoloji argümanı, hayvan duyguları ve bilincinin bizimki kadar kompleks olmadığı bir kenara, ciddi anlamda zengin şekillerde var olduğunu söylüyor. İnsanlar zekâya sahip olma anlamında belli bir dereceye dek benzersiz canlılardır; bildiğim kadarıyla başka hiçbir tür sone ya da sonat yazmadı, cebir denklemleri çözmedi ya da evrenin yapısı üzerine düşünmedi. Ama insanlar, bir neokortekse sahip olma; sevgi, yalnızlık, empati ve utanma gibi kompleks duygulara sahip olma; sofistike dil, davranış ve topluma sahip olma; ve belki de estetik ve ahlâki duyarlılıklara sahip olma anlamında benzersiz ve eşsiz değil.

'Radikal' geleneklerin hiçbir şekilde hayvan ve çevre bakış açısından özgürleştirici bir felsefe ya da politika olmadığını kavradım. Solculuğu hayvanlara yönelik bir tür Stalinizm olarak görüyordum. Sol, insanın iktidar patolojilerinin derin köklerini kavrayamıyor, kapitalist insanmerkezciliği sosyalist insanmerkezcilikle değiştiriyordu, bu yüzden asla temel sosyal ve ekolojik sorunları çözemez. Hayvan davranışı konusunda bilim öncesi ve mekanistik modele dayanarak hareket ederken bir yandan da insanları ve hayvanları birbirinin evrimsel bir devamlılığı olarak görmektense ontolojik bir uçurumla birbirinden ayıran düalist zıtlıklar olarak görüyor. Bugüne dek Karanlık Çağlarda çamura saplanıp kalmış, felsefi (hayvan hakları) ve bilimsel (bilişsel etoloji) devrimler, psikolojik olarak şoka girmiş insanlığın ve 'uygarlık' denen kanserin yıkıntılarını temizlemek için hayati öneme sahip yeni paradigmalar ortaya çıkarırken Solcuların yanından esip gitmiş.

Soykırım gibi, insanlar hayvanların başına ne geldiğini öğrenmek istemiyorlar, reddetme hali içerisindeler; yakılmış insanların dumanları arasında işini görmeyen devam eden 'İyi Almanlar'ın bir benzerini ahlaki iyilik ve merhamet numarası yapan; ama yiyecek seçimleri hayvanlara yönelik soykırımı devam ettirmeye yarayan önyargılı ikiyüzlülerden başka bir şey olmayan 'İyi İnsanlar'da görebiliriz.

Hayvan özgürlüğü insanların uğruna mücadele verdiği en zor savaştır; çünkü bu mücadele insanlardan en mutlak ayrıcalıklarından, kendilerine tanrı tarafından verilmiş haklarından, sadece insan olma statüsüne bakarak hayvanları sömürme hakkında vazgeçmeyi gerektiriyor.

Eğer terörizm ve şiddet terimleri en meşru şekilde insan olmayan türleri de kapsayarak genişletilseydi o zaman şiddet ve terörizmin araçlarının gerçek kimliklerini çabucak fark ederdik.

Hümanizm, insanın doğadan kopmasına dayalı katastrofik bir ilüzyona dayanan işlevsiz ve şiddet dolu bir dünya görüşüdür.

Günümüz dünyasında teröristler gerçekten var, ama bu teröristler ALF değil. En kana susamış ve tehlikeli suçlular bugün ABD şirketleri ve devletinin en tepelerindeler; işte halkları sömüren, hayvanları katleden ve gezegene tecavüz edenler onlar!

Elbette hayvanlardan farklıyız; hayır, onlar elbette uzay gemisi yapamazlar, hayır onlar matematikten anlamazlar, hayır tabii ki Shelley gibi romantik şiir yazamazlar. Lanet olsun! Siz bir balina gibi yüzebilir misiniz? Kartal gibi uçabilir misiniz? Bir yarasa gibi işitebilir misiniz? Bir kedi kadar güzel misiniz? Bir kedi kadar güzel kokuyor musunuz? Kimlerin hak sahibi olacağı ve kimlerin hak sahibi olamayacağı, kimlerin topluma dahil olup olamayacağı türünden bir ahlaki evrende kriterimizi akıl olarak belirlemek tamamen saçmadır ve ayrımcılıktan başka bir şey değildir! Eğer zürafalar insan ırkı kadar geri kafalı, kendini beğenmiş ve önyargılı olsaydı en az 2 metrelik boynunuz olmadığı sürece hiçbir hakkınız olmayacaktı. Sizi dirikesimle kestikleri, yiyecek olasınız diye kesip biçtikleri, sırf o kadar uzun bir boynunuz yok diye size her türden işkenceyi yaptıkları böylesine emperyalist bir zürafa dünyasında yaşamak ister miydiniz? İşte bizim ahlaki kodumuz böylesine ayrımcı ve önyargılı.

'Eko-terörist' diye ortalığı yıkanlar aslında şiddet ve cinayetten en çok para kazananlardır, hayata karşı işledikleri suçları başkalarını suçlayarak gizlemeye çalışanlardır.

İnsan ve hayvan özgürlüğü hareketleri birbirinden ayrılamaz; çünkü hepsi özgür olmadan hiçbiri özgür olamaz. İnsanlar hayvanları sömürdüğü sürece huzurlu, insancıl ve sürdürülebilir toplumlar geliştiremez. Aynı şekilde hayvanlar da toplumlarda derin psikolojik ve kurumsal değişiklikler yapılmadan özgürlüklerine kavuşturulamazlar.

İnsancılık bir önyargıdır, gericilik ve yıkıcı bir üstünlük iddiasıdır; olgunlaşmamış, işlevsiz, antika ve bayat bir dogmadır; Akıl kilisesinden çıkma bir çeşit fundamentalizmdir, bir kabile ahlakıdır- birisinin sizin kabilenizden birisini öldürmesi yanlıştır ama diğer kabileye yönelik barbarlık mazur görülür. İnsancılık sahte bir evrenselciliktir, bir Kant şarlatanlığıdır, etiğe yönelik ikiyüzlü bir hiledir, işlevsiz bir insan kimliği ve bizi daha derin bir evrimsel çıkmaz sokağa sürükleyen kozmolojik bir haritadır.

Hayvan hakları modern insanlığın tertiplediği eşitlik, demokrasi ve haklar gibi en yüksek değerlerin geliştirilmesinde bir sonraki sahne. Kendimizi gezegene hükmeden yarı tanrılar olarak gören o sapkın kavramlarımızı, yaşayan büyük ilişkiler ağına ait ve bu ağ içerisinde birbirine bağımlı varlıklar olduğumuzu söyleyen daha alçakgönüllü ve bütüncü bir nosyonla değiştirmek zorundayız. Tahakkümcü ve türcü kimlikler bizi felaketler yokuşundan aşağıya doğru yuvarlıyor. Eğer insanlık ve yaşayan dünya, bir bütün olarak bir geleceğe sahipse, insanlar hayatın tümüne saygı duyan evrensel bir etik kavramını kucaklamak zorundalar.

Yorumlar 2 Adet

Perihan

Oktay

İnsan hem kötülüğü hemde nasıl beçeriyorsa iyiliği bünyesinde taşıyor. Hem kötü hem iyi bir bünyede bulunuyor olması mantığımı almıyor.
O kişi ya kendini bulamamış ! Ya da kendisi olamamış diye düşünüyorum.
Bilinçine ulaşmış insan barışcı olur.
Savaşın kanın vahşetin yanında olmaz .
Akıllı insan savaşı ölümü arzuluyan bunu yaşam felsefesi edinmiş kişileri yaymaz onları başka başka nesillere taşımaz örnek gibi sunmaz.
Bu onları onayladığını taşımaz mı?
Dobra dobra ben barışcıyım savaşacı değilim savaşı arzuluyanlar benden değildir. Uzak olsun diyorum.

Perihan

Misafir

Admin Teşkkürler faydalı bilgi bunlar... Sizi takip ediyorum. Birde şu zıd görüşleri yaymasanız hani sizin kabul etmedikleriniz mesela. Sizin vicdanınızda bir yer tutmayan. Mantığa aykırı akla aykırı bilime aykırı din kılıfındaki seneryo masallarını diyorum Kurguları çoğunun resmi yok anla ki o kurgu yaşamadı kaldı ki bak filozoflara hepsinin aslan gibi resimleri var yaşantıları belli varlıkları en azından somut. peki şu hayali kahramanlara ne demeli ? :)) HZ. ile başlıyan meçul cizgi roman kahramanları masal kitaplarındaki hayali karekterler. düzenin zorlaması ile cahil kitlelerin gerçek sandığı adları kutsanmış politik mafya zihniyetli adamlar... Hz kim Hz kim?? Hepsini sili verde çocukların bizden sonra bu saçmalıkları ile vakit kaybetmesinler gelişsinler. ne dersiniz saygılar sevgiler. Çelişki insanı çift kişilikli yapar Net olmak lazım neysen o ben Kabul etmediğim kişileri fikirleri yaymak istemem... !

Yorum Yaz

söz kimin Alfabetik Liste