Bu sayfada Düzyazı ve kısa hikâye yazarı Sadık Hidayet ait 21 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Sadık Hidayet kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Sadık Hidayet mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.
Bu sayfada Sadık Hidayet hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Sadık Hidayet sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.
Sadık Hidayet, modeɾn İɾan edebiyatının önde gelen düzyazı ve kısa hikâye yazaɾı.
17 Şubat 1903 taɾihinde Tahɾan'da dünyaya geldi ve bu kentteki Fɾansız Lisesi'nde eğitim göɾdü. 1925 yılında eğitimini süɾdüɾmek amacıyla Avɾupa'ya gitti. Biɾ süɾe diş hekimliğine ilgi duyduysa da mühendislik okumak için diş hekimliğinden vazgeçti. Fɾansa ve Belçika'da geçiɾdiği döɾt yılın aɾdından İɾan'a döndü ve kısa süɾeleɾle çeşitli işleɾde çalıştı.
İlk hikâyeleɾini Paɾis'teyken yazdı. 1936'da Hindistan'a gideɾek Sanskɾitçe öğɾendi. Buɾadayken Budizm'i inceledi ve Buda'nın kimi yazılaɾını Faɾsçaya çeviɾdi.
Sadık Hidayet sonunda tüm hayatını Batı Edebiyatı çalışmalaɾına ve İɾan taɾihi ile folkloɾunu aɾaştıɾmaya adadı. En çok, Guy de Maupassant, Anton Çehov, Rainer Maria Rilke, Edgar Allan Poe ve Franz Kafka'nın еsеrlеriylе ilgilеndi. Sadık Hidayet birçok hikâyе, kısa roman, iki tarihi dram, bir oyun, bir sеyahatnamе ilе bir dizi yеrgili komеdi vе taslak kalеmе aldı. Yazıları arasında ayrıca birçok еdеbiyat еlеştirisi, İran folkloru ilе ilgili araştırmalar vе Orta Farsça ilе Fransızcadan yapılmış çеvirilеr yеr alır. Sadık Hidayet, İran Dili vе Edеbiyatını uluslararası çağdaş еdеbiyatın bir parçası halinе gеtirеn yazar olarak kabul еdilir.
Aşağıdaki Sadık Hidayet sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Sadık Hidayet sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.
Canlıların leş ve pıhtılaşmış kanlarıyla dolu. Bu hal, hayvanlara işkence etmek bir yana, hiç gerek yokken insanın acıma duygularını ve doğadaki varlıklarla birleşmesini kendi içinde zorla bastırması nedeniyle çok korkunçtur.
İnsanların yediği et, kendilerini savunamayan günahsız ve zararsız varlıkların çektiği acı ve işkencedir. Dökülmüş kanları intikam çığlığı atar, insana ve üstünde yaşadığımız gezegene lanet okur.
Et yeme gereksinimi ya da lezzetinin her gün binlerce hayvanın öldürülmesine neden olduğunu biliyor musunuz acaba? Avlaklarda, balıkçılarda, tavukçularda her gün kurban edilmeye mahkum biçare ve sayısız hayvan ordusunu sayacak olursak, bu hassas varlıkların sayısı milyonları aşar. Bunlar her yıl insanoğlunun fasitleşmiş tat alma duygusu ve mide düşkünlüğü uğruna öldürülmektedirler.
Artık ne arzum kaldı ne de kinim. İçimdeki insanı yitirdim. Kaybolsun diye de bir yere bırakıverdim. Hayatta insan ya melek olmalı ya doğru dürüst insan ya da hayvan. Ben onlardan hiçbiri olmadım. Hayatım ebediyen kayboldu. Ben bencil, acemi ve zavallı olarak dünyaya gelmişim. Şimdi artık geri dönüp başka bir yolu seçmem imkansız. Bundan böyle bu anlamsız gölgelerin peşinden gidemem. Yaşamla yaka paça olamam, güreş tutamam. Sizler, gerçekte yaşadığınızı zannediyorsunuz. Elinizde hangi sağlam kanıt ve mantık var? Ben artık ne bağışlamak, ne bağışlanmak, ne sola ne de sağa gitmek istiyorum. Gözlerimi geleceğe kapayıp geçmişi unutmak istiyorum.
Cehennemliklerin suçu seks ve içki idi.
Cennetliklerin mükafatı da seks ve içki..
Gelecektekiler bizim saflığımıza gülüyorlar..
Sen anlıyor musun?
Ben anlamıyorum!
Huri ve fahişenin farkı nedir?
Biri Allah'ın çalışanı, diğeri kulunun..
İnananlarına rüşvet olarak Huri veren Allah
ve Genelev olan Cennet!
Hangisi günahsız?
Çaresizlikten karnını böyle doyuran fahişe mi?
Yoksa vücudunun hazzı, kulların iyi işlerinin
mükafatı olan Huri mi?
Sen biliyor musun?
Ben bilmiyorum!
Hayat hikayemde önemli bir şey yok. Başımdan ilginç olaylar geçmedi. Ne yüksek mevki sahibiyim, ne de sağlam bir diplomam var. Okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olamadım; başarısızlıklar her yerde buldu beni. Nerede çalışırsam çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. İstifa ettim mi seviniyorlardı... bırak gitsin, yaramaz! Çevrem böyle görüyordu beni; haklıydılar belki de...
Kim, ne derse, dediği kendisine aittir. Herkes için geçerli olan tek gerçek, bu kişidir. Hepimiz farkında olmadan kendimizden söz ederiz. Hatta yabancı olduğumuz konularda kendi duygularımızı, gözlemlerimizi başkasının ağzından söyleriz. İşin en zor yanı, kişinin her şeyi olduğu gibi söyleyebilmesidir.
Kışın bir deliğe gizlenen hayvanlar gibi kendi içime ne kadar çekilsem, başkalarının seslerini o kadar net duyuyor, kendi sesimi boğazımda işitiyordum.
Onu kendi tenimin sıcaklığıyla ısıtmak istedim, ona kendi sıcaklığımı verip ölümün soğukluğunu ondan almak istedim.
Yalnız ölüm yalan söylemez! Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler, ölümün çocuklarıyız , hayatın aldatmacılarından bizi o kurtarır.
İnsanların hile hurda dolu dünyasından hayvanların içten, kayıtsız ve çocukça dünyalarına sığınmıştı adeta. Hayatı boyunca mahrum kaldığı şefkati, sade duyguları onların ilgisinde, ülfetinde arıyordu.
Bana benzeyen, görünüşte bendeki ihtiyaçlara, tutkulara, arzulara sahip bu insanlar niçin kırarlar beni?
Yaşamla yaka paça olamam, güreş tutamam. Sizler, gerçekte yaşadığınızı zannediyorsunuz. Elinizde hangi sağlam kanıt ve mantık var? Ben artık ne bağışlamak, ne de bağışlanmak, ne sola ne de sağa gitmek istiyorum. Gözlerimi geleceğe kapayıp, geçmişi unutmak istiyorum.
Sapık din, sapık bilim doğurur.
Lakin tek korkum; yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.
Benim içimdeki öyle bir dünya idi ki, ondaki bilinmezlikleri bir bir anlamaya kendimi adeta mecbur hissediyordum.
Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.
Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya. yeryüzünün, gökyüzünün güçlülerine avuç açanlar, yaltaklanmasını bilenler için.
Tek tesellim, ölümden sonra hiçlik ümidiydi, orada tekrar yaşamak düşüncesi içime korku salıyor, beni hasta ediyordu. Ben ki henüz yaşadığım dünyaya bile alışmamışım, bir başka dünya neyime yarardı benim?
Adına zevk dedikleri her şeyi denedim; gördüm ki başkalarının zevki bana yaramıyor. Her yerde, her zaman yabancı olduğumu hissettim. Diğer insanlarla aramda en ufak bir ilgi dahi yoktu. Başkalarının yaşam tarzına ayak uyduramazdım... Kendimi birinin düşüncesine mahkum etmek, birinin taklitçisi olmak değildi istediğim. Nihayet zevkime göre bir oda yapmaya karar verdim. Sadece kendimin bulunacağı, düşüncelerimin dağılmayacağı bir yer.
Anlatırsınız. Anlattıklarınız hiçbir işe yaramaz. Çünkü, sizin hissettiklerinizi, sizin yaşadıklarınızı, geçtiğiniz evreleri, yaşamın içerisinde algıladıklarınızı, duyumsadığınız şeylerin size katıp, sizden aldıklarını anlatmaya çalıştığınız kişi anlamaz. Nihayetinde algılayamadığı bu durum için size hastalıklı gözüyle bakar ve acımaklı. İyi olmanız tek dilekleri olur bu da sonradan unutulur. İyi olmak gibi bir kavram yoktur oysa. Sadece yaşarsınız, hiçbir iyi uzun süreli değildir.
Çok etkilendim..Çağın çok ilerisinde düşünceleri varmış
Çok etkilendim..Çağın çok ilerisinde düşünceleri varmış
Hidayet'in asla o naif, ince ruhunu, keskin zekasını anlamayacak denyolar da "zayıf" "aciz diye eleştirmiş. Doğu edebiyatının en üstün kalemlerindendir Sadık Hidayet. Hayatta hiçbir basarısı olmayan ölünce unutulacak, kaba saba gerzekler utanmamış acımış bir de ona. Kimsiniz yahu? Utanır insan. Hayatımda tanıdığım en muhteşem yazarlardan birisi, az bulunan incecik, latif ve üstün ruhlardansın sevgili Sadık Hidayet. Bin selam olsun o güzelim ruhuna.
Adamcağız yanlız kalmış
İç düşüncelerinin
Kurbanı olmuş
BÖYLE SAPIK DÜŞÜNCEYE SAHİP BİR ADAM
"Et yeme gereksinimi ya da lezzetinin her gün binlerce hayvanın öldürülmesine neden olduğunu biliyor musunuz acaba? Avlaklarda, balıkçılarda, tavukçularda her gün kurban edilmeye mahkum biçare ve sayısız hayvan ordusunu sayacak olursak, bu hassas varlıkla
"İnsanların yediği et, kendilerini savunamayan günahsız ve zararsız varlıkların çektiği acı ve işkencedir. Dökülmüş kanları intikam çığlığı atar, insana ve üstünde yaşadığımız gezegene lanet okur."
Sadık Hidayet
"Canlıların leş ve pıhtılaşmış kanlarıyla dolu. Bu hal, hayvanlara işkence etmek bir yana, hiç gerek yokken insanın acıma duygularını ve doğadaki varlıklarla birleşmesini kendi içinde zorla bastırması nedeniyle çok korkunçtur."
Sadık Hidayet
Herşeyin boş ve geçici olduğunu hissettim. Sadık Hidayet
Belki de; Derin sularda bir aşkınlıktı okuduklarım kimbilir!
Cidden zayıf kişiliğe sahip bir kimsenin çaresizlikleriydi, okuduklarım... Manasını içinde kaybetmiş acziyet itirafları...