Orhan Pamuk Sözleri ve Hayatı

söz kimin

Bu sayfada Türk yazar Orhan Pamuk ait 75 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Orhan Pamuk kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Ferit Orhan Pamuk mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.

Orhan Pamuk
  • Adı: Orhan Pamuk
  • Doğum: 7 Haziran 1952
  • Mesleği: Türk yazar
Orhan Pamuk Kimdir Sayfası

Bu sayfada Orhan Pamuk hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Orhan Pamuk sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.

Feɾit Oɾhan Pamuk (d. 7 Haziɾan 1952, İstanbul), Tüɾk yazaɾ. Biɾçok başka edebiyat ödülünün yanı sıɾa 2006 yılında Nobel Ödülünü kazanaɾak bu ödülü alan en genç iki kişiden biɾi olmuştuɾ. Kitaρlaɾı altmış dile çevɾildi, yüzü aşkın ülkede yayımlandı ve 11 milyon baskı yaρtı. 2006 yılında TIME deɾgisi taɾafından dünyanın en etkili 100 kişisinden biɾi seςilen Pamuk, Nobel ödülünü alan ilk ve tek Tüɾk.

Biɾ süɾe Taɾaf gazetesinde yazaɾlık da yaρmıştıɾ.

Oɾhan Pamuk yazaɾlığa 1974 yılında başladı. 1979 yılında ilk ɾomanı olan "Кaɾanlık ve Işık" ile katıldığı Milliyet Roman Yaɾışmasında biɾincilik ödülünü Mehmet Eɾoğlu ile paylaştı. Bu ɾomanı 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğullaɾı adıyla yayımlandı. 1983 yılında bu kitaρla Oɾhan Kemal Roman Ödülüne layık göɾüldü.

Pamuk'un daha sonɾa yazdığı kitaρlaɾ da çok sayıda ödül kazandı. İkinci ɾomanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaɾalı Roman Ödülünü kazandı. Bu ɾomanın Fɾansızca teɾcümesi de 1991 yılında Pɾix de la Découveɾte Euɾopéenne ödülüne hak kazandı. 1985 yılında yayımlanan taɾihi ɾomanı Beyaz Кale ile 1990 yılında ABD'de Independent Awaɾd foɾ Foɾeign Fiction ödülünü kazandı ve yuɾtdışında tanınmaya başlandı. Oɾhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan Кaɾ kitabını, Tüɾkiye'nin etnik ve politik meseleleɾi üzeɾine kuɾulu biɾ politik ɾoman olaɾak tanımlamaktadıɾ. Кaɾ ɾomanı Ameɾika'da 2004 yılında "yılın en iyi 10 kitabından biɾi" olaɾak gösteɾilmiştiɾ. Yıllaɾ geçtikçe Oɾhan Pamuk'un Tüɾkiye dışındaki ünü aɾtmaya devam etti. 1998 yılında yayımlanan Benim Adım Kıɾmızı 24 dile çevɾildi ve 2003 yılında İɾlanda'nın ünlü Inteɾnational IMPAC Dublin Liteɾaɾy Awaɾd ödülünü kazandı.



Romanlarının dışında, yazılarından ve söyleşilerinden seçmelerin ve bir hikâyesinin yer aldığı Öteki Renkler (1999) ve Ömer Кavur'un yönettiği Gizli Yüz adlı filmin senaryosu (1992) vardır. sozkimin.com Bu senaryo, 1990 yılında yayımladığı Кara Kitaρ romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.

Orhan Pamuk ABD'de yayımlanan Time dergisinin 8 Mayıs 2006 tarihli sayısının "Time 100: Dünyamızı Biςimlendiren Kişiler" başlıklı kaρak yazısında tanıtılan 100 kişiden biri oldu. 2007 Mayıs'ında yaρılan 60. Cannes Film Festivali'nde jüri üyeliği yaρmıştır.

Orhan Pamuk 12 Ekim 2006 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak Nobel Ödülü kazanan ilk Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak tarihe geçmiştir. Akademi'nin 12 Ekim 2006 günü saat 14:00 civarında yayınladığı,

'2006 Nobel Edebiyat Ödülü 'Kentinin melankolik ruhunun izlerini sürerken kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi iςin yeni simgeler bulan' Orhan Pamuk'a verilmiştir.'

şeklindeki basın bildirisiyle Nobel Edebiyat Ödülü'nün Orhan Pamuk'a verildiği resmen açıklandı. Pamuk 7 Aralık 2006'da, İsveç Akademisi'nde Babamın Bavulu başlığı altında hazırladığı Nobel konuşmasını Türkçe yaρtı, Türkçe bilmeyen izleyiciler ellerindeki çeviri metinden konuşmayı takip etti, birçok televizyon kanalı konuşmasını canlı yayınladı. Orhan Pamuk ödülünü 10 Aralık 2006 günü Stockholm Konser Salonu'nda düzenlenen ödül töreninde İsveç kralı XVI. Carl Gustaf'ın elinden aldı.

Orhan Pamuk'un romancılığı postmodern roman kategorisinde değerlendirilmektedir. Eleştirmen Yıldız Ecevit Orhan Pamuk'u Okumak adlı kitabında onun avangard romancılığını değerlendirmektedir. Özellikle Beyaz Кale, Кara Kitaρ, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı'dan yola çıkarak bize kendisini ve olayların gelişimini anlatır. Aynı şekilde edebiyat tarihςisi Jale Parla da Don Kişot'tan Günümüze Roman adlı kaρsamlı yaρıtında, Benim Adım Kırmızı'dan hareketle Orhan Pamuk'un eserlerini karşılaştırmalı edebiyat bağlamında irdeler. Parla'ya göre Pamuk, Türk romanının aldığı önemli dönemeçlerin sahibi olan bir yazardır. Doğu-Batı sorunsalıyla estetik düzeyde hesaρlaşmaya yönelen Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi önemli yazarlardan biridir. Pamuk, bu sorunsalı kültürel ve felsefi içerimleriyle edebiyatına taşımış, özellikle Кara Kitaρ'ta bu tema bağlamında önemli, çok katmanlı bir edebi metin örneği sergilemiştir.
kaynak: wiki

Orhan Pamuk Sözleri 75 Adet

Aşağıdaki Orhan Pamuk sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Orhan Pamuk sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.

Aslında en iyi aşk, değil tanımak, hiç görmediğin kişiye duyulan aşktır. Körler iyi aşık olurlar mesela.

Ne kadar çok seversiniz sevin, insanın hiç görmediği bir yüzü yavaş yavaş unutacağını da anladım.

Yazmak, yaşanmamış hayattan intikam almaktır.

Bütün katiller, sanıldığının aksine, inançsızlardan değil, fazla inananlardan çıkar.

Bir yolculuk vardı, hep vardı, her şey bir yolculuktu. Bu yolculukta beni hep izleyen en olmadık yerde karşıma çıkıverecekmiş gibi yapan, sonra kaybolan, kaybolduğu için de kendini aratan bir bakış gördüm; suçtan günahtan çoktan arınmış yumuşak bir bakış?Ben o bakış olabilmek isterdim. O bakışın gördüğü dünyada olmak isterdim. O kadar isterdim ki bunları, o dünyada yaşadığıma inanansım geldi. Hayır inanmaya bile gerek yoktu, orada yaşıyordum ben. Kitap da, tabii, ben orada yaşadığıma göre, benden söz ediyor olmalıydı. Benim düşündüklerimi, benden önce biri düşünüp yazdığı için böyleydi bu.

Umutsuzlara sefaletin sorumlusu olan bir suçlu göstermeli ki, onun başının ezilmesiyle cennetin yeryüzüne ineceğine inanabilsinler.

Her akıllı insan hayatın güzel bir şey olduğunu ve amacının da mutlu olmak olduğunu bilir ama sonradan yalnızca aptallar mutlu olur.

Ödül alırken de söyledim; ben boş sayfaya yavaş yavaş yeni kelimeler ekleyerek masamda oturdukça günler, aylar, yıllar geçtikçe, kendime yeni bir âlem kurduğumu, kendi içimdeki bir başka insanı, tıpkı bir köprüyü ya da bir kubbeyi taş taş kuran biri gibi ortaya çıkardığımı hissederdim. Biz yazarların taşları kelimelerdir. Onları elleyerek, birbirleriyle ilişkilerini hissederek, bazen uzaktan bakıp seyrederek, bazen parmaklarımızla ve kalemimizin ucuyla sanki onları okşayarak ve ağırlıklarını tartarak kelimeleri yerleştire yerleştire, yıllarca inatla, sabırla ve umutla yeni dünyalar kurarız. Türkçe'deki o güzel deyiş, iğneyle kuyu kazmak bana sanki yazarlar için söylenmiş gibi gelir.

Benim için yazarlığın sırrı, nereden geleceği hiç belli olmayan ilhamda değil, inat ve sabırdadır.

Ama tuhaf ve şaşırtıcı olanı dünyada aramalıymışız, kendi içimizde değil! Kendi içimizdekini aramak, kendi üzerimizde o kadar uzun boylu düşünmek mutsuz edermiş bizleri.

Hayatın hüzünlü bir izdüşümü, şair için, hayatın kendisinden çekicidir.

İçimden geldiği için yazıyorum! Başkaları gibi normal bir iş yapamadığım için yazıyorum. Benim yazdığım gibi kitaplar yazılsın da okuyayım diye yazıyorum. Hepinize, herkese çok çok kızdığım için yazıyorum. Bir odada bütün gün oturup yazmak çok hoşuma gittiği için yazıyorum. Ben, ötekiler, hepimiz, bizler istanbul'da, Türkiye'de nasıl bir hayat yaşadık, yaşıyoruz, bütün dünya bilsin diye yazıyorum. Kâgidin, kalemin, mürekkebin kokusunu sevdiğim için yazıyorum. Edebiyata, roman sanatına her şeyden çok inandığım için yazıyorum. Bir alışkanlık ve tutku olduğu için yazıyorum. Unutulmaktan korktuğum için yazıyorum. Getirdiği un ve ilgiden hoşlandığım için yazıyorum. Yalnız kalmak için yazıyorum. Hepinize, herkese neden o kadar çok çok kızdığımı belki anlarım diye yazıyorum. Okunmaktan hoşlandığım için yazıyorum. Bir kere başladığım şu romanı, bu yazıyı, şu sayfayı artık bitireyim diye yazıyorum. Herkes benden bunu bekliyor diye yazıyorum. Kütüphanelerin olumsuzluğüne ve kitaplarımın raflarda duruşuna çocukça inandığım için yazıyorum. Hayat, dünya, her şey inanılmayacak kadar güzel ve şaşırtıcı olduğu için yazıyorum. Hayatın bütün bu güzelliğini ve zenginliğini kelimelere geçirmek zevkli olduğu için yazıyorum. Hikâye anlatmak için değil, hikâye kurmak için yazıyorum. Hep gidilecek bir yer varmış ve oraya tıpkı bir rüyadaki gibi bir türlü gidemiyormuşum duygusundan kurtulmak için yazıyorum. Bir türlü mutlu olamadığım için yazıyorum. Mutlu olmak için yazıyorum.

İnsanın kendisi olmasına bir türlü izin vermezler, insanı bırakmazlar kendisi olsun diye, hiçbir zaman bırakmazlar.

Türkiye'de 1 milyon ermeni'yi 30 bin kürt'ü öldürdüler. bunu hiç kimse söylemeye cesaret edemiyor ben söylemek zorunda kalıyorum. (şubat 2005'te isviçre'nin tagesanzeiger gazetesine verdiği demeçten)

hiçbir şey hayat kadar şaşırtıcı olamaz. Yazı hariç. Yazı hariç. Evet tabii, tek teselli yazı hariç.

Biraz diken olmazsa, aşk gülünün kokusunu alamazsın.

Virgüllerle koşardım, noktalarla duraklar, ünlemlerde şaşardım! Ne kadar şaşırtıcıydı kitaplarda, haritalarda dünya!

Mutlulukla bir dünyayı seyrettim, Canan, seni severek.

Bir mektup, diyeceğini yalnız yazıyla demez. Mektup, tıpkı kitap gibi koklayarak, dokunarak, elleyerek de okunur. Bu yüzden akıllı olanlar, 'oku bakalım, mektup ne diyor?' derler. Aptallar ise 'oku bakalım, ne yazıyor?' derler. Hüner yalnız yazıyı değil, mektubun tümünü okumakta...

Orijinalliğin, özgünlüğün formülü son derece basittir: Daha önce bir araya gelmemiş olan iki şeyi bir araya getirmek.

Bir insanın, başka fırsatları olmasına rağmen onları reddedip sürekli aynı kişiyle sevişmek istemesine, bu mutluluk verici duyguya aşk denirdi.

Böyleydi işte hayat: Kaza vardı, talih vardı; aşk vardı, yalnızlık vardı, neşe vardı, kader vardı, bir ışık, bir ölüm ama belli belirsiz bir mutluluk da vardı.

Bana yalan söylemeni isterdim aslında. Çünkü insan ancak kaybetmekten çok korktuğu bir şey için yalan söyler.

Her erkeğin ölümü babasının ölümüyle başlar.

Bir önceki kuşağın yazarları, toplumsal sorumluluk hisseden, edebiyatın, ahlâka ve politikaya hizmet etmesi gerektiğini düşünen yazarlardır. Birçok yoksul ülkedeki yazarlar gibi, onlar da yeteneklerini, milletlerine hizmet etme arayışları yolunda harcadılar. Ben onlar gibi olmak istemiyorum.

Başkalarının ne dediği elbette en sonunda önemli değildir. Önemli olan hissettiklerimizin hakikiliği, sahiciliğidir. Bunlara itirazım hiç yok, oğlum. Bir kadını sevmişsin... O da güzel. Ama o seni sevdi mi?

Sanki olmasını istediğim şeyler çok yavaş oluyor ve olurken de onları düşündüğüm ve beklediğim gibi olmuyorlar.

İçimde ışıltısını hissettiğim yeni hayat, uzakta bir yerde, belki erişilmez bir ülkedeydi ama hareket ettikçe ona yaklaştığımı, en azından eski hayatımı arkada bırakabildiğimi seziyordum.

İyi bir arkadaşlık için sırdaşlık en iyi başlangıçtır.

Aşk evlilikten sonra gelir. Unutma: Evlenmeden önce alevlenen aşk yangını evlilikle söner ve geriye boş ve kederli bir yangın yeri kalır. Evlendikten sonra duyulan aşk da biter elbette, ama onun yerini mutluluk alır. Buna rağmen bazı aceleci budalalar evlenmeden önce âşık olup yana yana bütün aşkı tüketirler. Niye? Çünkü hayatta en büyük amacı aşk sanarlar.

Cebinizde, çantanızda bir kitap taşımak, özellikle mutsuzluk zamanlarınızca cebinizde, çantanızda sizi mutlu edecek bir öteki dünya taşımak demektir.

İnsan ancak tehlikeli olduğu zaman hayata konsantre olabiliyor.

Kitaplarla haşır neşir oldukça hayatın bir kısmını daha kaçırıyor, bunu anladıkça da kaçan hayattan intikam alır gibi kitap alıyordum.

Biraz ilgi gören ve bundan başı dönen her hırslı vaiz, dinin elden gittiğini söylemeye başlar. En sağlam ekmek kapısı budur.

Gerçek aşk acısı, varlığımızın en temel noktasına yerleşir, bizi en zayıf noktamızdan sımsıkı yakalar ve diğer bütün acılara derinden bağlanarak bütün gövdemize ve hayatımıza hiç durdurulamayacak bir şekilde yayılır. Eğer umutsuzca âşıksak, baba kaybından en sıradan talihsizliğe, mesela anahtarımızı kaybetmeye kadar her şey, diğer bütün acılar, dertler ve huzursuzluklar, her an yeniden kabarmaya hazır olan bu asıl ıstırabımızın tetikleyicisi olur. Benim gibi aşk yüzünden bütün hayatı altüst olmuş biri, diğer bütün dertlerinin çözümünün de aşk acısının sona ermesiyle mümkün olacağını sandığı için, içindeki yarayı istemeden daha da derinleştirir.

Eğer insan başkalarının derdiyle ilgilenmemişse, hayatını yalnızca kendi mutluluğunu inşa etmeye göre kurmuş ve sonra da mutlu olmuşsa ben o mutluluğu sevmem. Ama ben 32 yıl roman yazdıktan sonra, -Nobel ödülünde olduğu gibi- romancılığımın bütün dünya tarafından tanınmasına, saygı duyulmasına yol açan bir ödül almışsam, o zaman ödülümün tadını çıkarmaktan suçluluk duymuyorum.

Hiçbir zaman inandıramadım seni kahramansız bir dünyaya neden inandığıma. Hiçbir zaman inandıramadım seni o kahramanları uyduran zavallı yazarların neden kahraman olmadıklarına. Hiçbir zaman inandıramadım seni o dergilerde resimleri çıkanların bizden başka

Doğu'da olduğum belli değil mi. dünyanın neresinde olursa olsun, ister doğu'da ister batı'da, cemaatlerinden kopup kendilerini kitaplarla bir odaya kapatan yazarlar geleneğinin bir parçası olarak görmek isterim kendimi. Benim için hakiki edebiyatın başladığı yer kitaplarla kendini bir odaya kapatan adamdır.

Bana yalan söylemeni isterdim. Çünkü insan ancak; kaybetmekten korktuğu bir şey için yalan söyler !

Tek tek kitap almamın, taş taş bir ev inşa etmeye benzeyen bir yanı vardı.

Çünkü, biliyorum, günaha gırtlağımıza kadar batmak değil, başkasının günahsız kalabildiğini görmek daha çok acı verir sizlere.

Aynaya bakarken nasıl görünüşünü seyrediyorsa insan, kendi düşüncesinin içine bakarak da özünü seyredebilirdi.

Aşk; birisine şiddetle sarılma, onunla aynı yerde olma özlemidir. Onu kucaklayarak; bütün dünyayı dışarıda bırakma arzusudur. İnsanın ruhuna güvenli bir sığınak bulma özlemidir.

bir kadına, zamanında, iş işten geçmeden iyi davranmayı bilmek lazım.

Kendim olamazsam onların olmamı istedikleri biri oluyorum ve onların olmamı istedikleri o insana hiç katlanamıyorum ve onların olmamı istedikleri o dayanılmaz kişi olacağıma hiçbir şey olmayayım daha iyi diye düşünüyordum.

İskeleden uzaklaşan bir yolcu gibi, geçen her saniyenin beni arkada bıraktığım sevgilimden aslında uzaklaştırdığını bildiğim için, geçen dakikaların o kadar çok olmadığına kendimi inandırmaya çalışır, bu amaçla anlardan ve dakikalardan aklımda küçük destele

Hayatının son dört yılında pişmanlık ve kendini suçlamakla çok vakit geçiren Ka, sözle can yakma huyunu bir kimsenin ona duyduğu sevginin gücünü ölçmenin bir yolu olarak kullandığını da kendi kendine itiraf edecekti.

Mutluluk insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca.

Çok sevdiğimiz bir varlığa, hiçbir karşılık beklemeden en değerli şeyimizi verirsek, işte dünya o zaman güzel olur, onun için ağlıyorduk küçük hanım.

Kitap adları kafamızda tıpkı insan adları gibidir: Bir kitabı milyonlarca benzeri içinden ayırmaya yararlar. Kitap kapakları ise insan yüzlerine benzer: Ya yaşadığımız bir mutluluğu bize bütün gücüyle hatırlatır ya da hiç bilmediğimiz mutlu bir alemi vaat ederler. Bu yüzden kitap kapaklarına insan yüzlerine bakar gibi tutkuyla bakarız.

Çekici olan şey bir yol seçmek değil, galiba bütün yolları seçebileceğimiz bir yerde olmaktır.

Bütün katiller, sanıldığının aksine, inançsızlardan değil, fazla inananlardan çıkar.

Bir fotoğraftan, bir insanın yüz ifadesinin saklandığı bir belgeden daha anlamlı, daha doyurucu, daha meraklı ne olabilir ki?

Bazıları tanıyarak aşık olur bazıları tanımadan. bende tanımadan aşık oluyorum İpek. Çünkü tanıdıkça aşık olamıyorum. İnsanların kusurlarını görüyorum.

Bir insanın, başka fırsatları olmasına rağmen onları reddedip sürekli aynı kişiyle sevişmek istemesine, bu mutluluk verici duyguya aşk denirdi.

Bir başkasının belleğini ağır ağır edinmekten başka neydi ki okumak?

Neden güzel ve duyarlı kadınlar, hayatı kaymış kırık erkeklere aşık olurlar?

Hayatın, insanlığın çoğunluğu için, içtenlikle yaşanması gereken bir mutluluk değil, baskılar ve cezalarla ve inanılması gereken yalanlarla yapılmış dar bir alanda, sürekli bir rol yapma hali olduğunu, ilk bu sıralarda sezmeye başlamış olmalıyım.

Rüyanda görüyorsan onu, özlemişsindir. Rüyanda görmek için yatıyorsan eğer, sevmişsin demektir.

Hayal kurmazsan zaman hiç geçmez.

Senin kadar mutsuz bakan birini görmedim hiç. Şimdi ben de senin gibi mutlu değilim. Mutsuzluk güç veriyor bana.

Dünya o yasak ağaçtaki elma gibidir demişti bir gün, onu koparıp yemiyorsunuz, çünkü boş yalanlara inanıyor, korkuyorsunuz.

İnsanın hayatı, kitaplarından daha değerlidir. Ama hayata anlam ve değer veren şey bu kitaplardır.

Ama daha derindeydi mesele, bu dünyada yaşamak ve insan olmakla ilgiliydi.

Umutsuzlara sefaletin sorumlusu olan bir suçlu göstermeli ki, onun başının ezilmesiyle cennetin yeryüzüne ineceğine inanabilsinler.

Mutlu olabilmek için her gün bir miktar edebiyatla ilgilenmem gerekiyor.

Neden kelimelerle düşünür de insan, görüntüler yüzünden acı çeker?

Mutlaka hemen bir başkasını bulmuş olmalıydı, yoksa dayanamazdı.

Hayatımın en mutlu anıymış, bilmiyordum. Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi? Evet, bunun hayatımın en mutlu anı olduğunu anlayabilseydim, asla kaçırmazdım o mutluluğu. Derin bir huzurla her yerimi saran o harika altın an belki birkaç saniye sürmüştü, ama mutluluk bana saatlerce, yıllarca gibi gelmişti.

Benim için yazarlığın sırrı, nereden geleceği hiç belli olmayan ilhamda değil, inat ve sabırdadır.

Bildiğim; kurnazlıklara, küçük tuzaklara, hilelere başvuruyorsa, bir erkeğin hiç mi hiç aşık olmadığıdır.

Yenikler ve ezikler ülkesinde var olmak bir başkası olmaktır. Bir başkasıyım , o halde varım ! Peki yerinde olmak için can attığım o bir başkası da sakın bir başkası olmasın?

Yazmak, yaşanmamış hayattan intikam almaktır.

Kendim olmalıyım, diye tekrarlıyordum. Onlara hiç aldırmadan; onların seslerine, kokularına, isteklerine, sevgilerine ve nefretlerine aldırmadan ben kendim olmalıyım; çünkü kendim olamazsam onların olmamı istedikleri biri oluyordum ve onların olmamı istedikleri o insana hiç katlanamıyorum. O dayanılmaz kişi olacağıma, hiçbir şey olmayayım ya da hiç olmayayım daha iyi diye düşünüyordum.

Onu kollarımın arasına alır almaz hissettiğim huzuru nasıl anlatmalı? Kalabalığın kafamın içinde dur durak bilmeden dolanan uğultusu, orkestranın tangırtısı ve şehrin iniltisi sandığım amansız gürültü, ondan uzak olamanın huzursuzluğuymuş yalnızca. Gözyaşları ancak tek bir kişinin kucağında dinen bebeklerde olduğu gibi, içimi derin, yumuşacık ve kadifemsi bir mutluluk sessizliği sarmıştı.

Yorumlar 5 Adet

Perihan

Bla bla

[10615] numaralı söz için:
o YAZI değil KİTAP olacaktı

Perihan

emir

yasıyor

Perihan

alev

Orhan pamuk yaşıyor mu

Perihan

çimen

hiç işe yaramadı bu bilgiler ama yinede teşekkürler

Perihan

Berivan

Teşekürler harıka

Yorum Yaz

söz kimin Alfabetik Liste