Bu sayfada Fransız filozof Maurice Merleau Ponty ait 26 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Maurice Merleau Ponty kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Maurice Jean Jacques Merleau Ponty mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.
Bu sayfada Maurice Merleau Ponty hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Maurice Merleau Ponty sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.
Maurice Merleau Ponty, 20. yüzyılın önemli Fransız filozoflarından biridir.
Fenomenoloji ve varoluşçu düşüncenin önde gelen temsilcilerinden biri olarak kabul edilir.
1930'lu ve 1940'lı yıllarda, fenomenolojik felsefeyi ve varoluşçuluğu kendi düşünceleriyle harmanlayarak, insan algısının ve deneyiminin anlamını anlamaya çalıştı.
1924'te olgunluk sınavını, Fransa'da belli bir akademik derece olan baccalauréat ile vermiştir. 1926 yılından itibaren Jean Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Jean Hyppolite ile tanışmıştır.
Maurice Merleau Ponty, Paris'te Yüksek Öğretmen Okulu'nda öğrenim gördü. 1930 yılında felsefe ögretmenligi sınavını verdi. Onda ilk olarak Leon Brunschvicgs ve Henri Bergson'un yazılarının etkisi görülür. Ardından Emilie Breher ve Jean Laporte'nin etkilerinden sözedilebilir. Ancak düşüncelerinin şekillenmesinde Fenomenolojinin ve özellikle Edmund Husserl'in belirgin etkileri olduğu açık olarak vurgulanması gereken bir noktadır.
1931-1935 yıllarında Maurice Merleau Ponty, Beauvais ve Chartre'de ögretmenlik yapmıştır. 1935-1937'de Esprit adlı bir dergide çalışmıştır. 1935'ten itibaren, Alexandre Kojéve'nin Georg Wilhelm Friedrich Hegel okumalarına dahil olur ve üniversitedeyken Karl Marx okur.
Aşağıdaki Maurice Merleau Ponty sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Maurice Merleau Ponty sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.
Biçim ile zemin, söylenen ile söyleyiş birbirinden ayrı varolamaz.
Bir şey görmem yeter, ona ulaşmayı bilmem için.
Restore etmek asla yeniden kurmak değildir, restore etmek maskelemektir.
Evrensele ulaşacak şekilde, özgünlüğümüzü terk ederek değil, onu başkalarına ulaşmanın bir yolu haline getirerek, durumları karşılıklı anlaşılır kılan gizemli yakınlığı sayesinde ulaşacağız.
Bu nedenle, doğal dünyadan sonra, sosyal dünyayı da yeniden keşfetmeliyiz; onu bir nesne veya nesneler topluluğu olarak değil, varoluşun sürekli bir alanı veya boyutu olarak görmeliyiz.
Descartes'e göre algı bilimin henüz açık hale getirilmemiş bir başlangıcından öte bir şey değil.
Et, dünyanın kalbinde bulunur.
Bir dilin tam anlamı asla başka bir dile çevrilemez. Birkaç dil konuşabiliriz ama bunlardan biri her zaman içinde yaşadığımız dil olarak kalır.
Hem herkes yalnızdır, hem de hiç kimse başkalarından vazgeçemez.
Ağaçların kokusunu resmedebilmek gerek derdi Cezanne.
Kesinliğin özü, sadece şartlarla belirlenmektir.
İlkeler pratiğe geçmiyorlarsa birer aldatmacadırlar.
Senin kırmızıyı nasıl gördüğünü bilemem , sen de benim kırmızıyı nasıl gördüğümü bilemezsin. Bu bilinç ayrımımiz ise sadece iletişim eksikliğimizi fark ettiğimizde ortaya çıkacaktır.
Bir açıklama talep etmek, anlaşılmayanı daha da anlaşılmaz hale getirmektir.
Dünya ve ben birbirimizin içindeyiz.
Vücut, ruhun doğum uzayıdır ve varolan başka her uzayın dölyatağı.
Dış görünüşle gerçeklik arasındaki ilgi neyse algıyla bilim arasındaki ilişki de o.
Dünya düşündüğüm değil yaşadığım şeydir.
Ben değiştiğimde veya sevilen kişi değiştiğinde sonlanır.. Sahte sevginin sahte olduğu ise ben kendime geldiğimde ortaya çıkar.
Pascal'ın dediği gibi, öğretiler biraz sıkıştırıldığında, çelişkilerle dolup taşarlar, oysa bir açıklık havasına sahiptirler, ilk bakışta anlamlıdırlar.
Hiçbir toplu yaşam yok ki kendimiz olma yükünü omuzlarımızdan alsın.
Hiçbir şey dışarıdan beni belirlemez, sadece üzerimde hiçbir etki yapmadığı için değil, aksine, başlangıçtan itibaren dışarıda ve dünyaya açık olduğum için.
Eğer bu dünya bir şiirse, onun anlamını ilk bakışta gördüğümüz için değil, tesadüfi olaylarının ve paradokslarının gücü sayesinde öyledir.
Tanrı'yı düşünmenin insana özgü olduğunu düşünüyorum, ama bu Tanrı'nın varolduğu anlamına gelmez.
İnsan, bir vücut ve bir ruh değil, bir vücut ile bir ruhtur.
İlkeler pratiğe geçmiyorlarsa birer aldatmacadırlar.
Burası çok ıssız, henüz yorum yazılmamış.
İlk yorum yazan sen ol!