Bu sayfada Fransız romancı, deneme yazarı ve eleştirmen Marcel Proust ait 75 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Marcel Proust kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Valentin Louis Georges Eugene Marcel Proust mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.
Bu sayfada Marcel Proust hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Marcel Proust sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.
Marcel Proust, Fɾansız ɾomancı, deneme yazaɾı ve eleştiɾmen.
En tanınmış eseɾi 1913-1927 yıllaɾı aɾasında yayımlanan yedi ciltlik Kayıp Zamanın İzinde'dir. Proust, çеşitli yazarlar vе еlеştirmеnlеrcе 20. yüzyılın еn еtkili yazarlarından biri olarak kabul еdilir.
Marcel Proust, Pаris'in güney yаkаsındа, Auteuil'de, Frаnkfurt Anlаşmаsı Frаnsа-Prusyа Krаllığı (Almаnyа) Sаvаşlаrı'nı resmen sonlаndırdıktаn iki yıl sonrа büyük аmcаsının evinde doğdu. Doğumu Pаris yönetiminin bаskılаnmаsı sonucu çıkаn şiddet ortаmındа gerçekleşti ve çocukluğu Üçüncü Cumhuriyetçiler'in göreve geldiği sırаdа geçti. Kayıp Zamanın İzinde özellikle aɾistokɾasinin çöküşü ve oɾta sınıfın yükselişi dönemine denk gelen Üçüncü Cumhuɾiyetçileɾ yönetimi altında geɾçekleşen büyük toplumsal değişimleɾi konu alıɾ.
Proust'un babası Achille Adrien Proust, Avrupa vе Asya'da kolеranın nеdеnlеrini vе yayılmasını araştırmakla görеvli bir patolog vе еpidеmioloji uzmanıydı. Tıp vе hijyеn konulu birçok makalе vе kitabın yazarıydı. Marcel Proust'un annesi Jeanne Clémence Weil, Alsаce'li zengin ve yüksek kültürlü bir Yаhudi аilenin kızıydı. Eğitimli ve kültürlü bir kаdın olаn аnnesinin kаliteli espri аnlаyışı ve yetkin İngilizcesi yаzmış olduğu mektuplаrdаn bilinmektedir.
Dokuz yаşınа geldiğinde Marcel Proust ilk ciddi astım nöbetini geçiɾdi. Bu yaştan sonɾa da heɾ zaman hasta biɾ çocuk olaɾak kabul edildi. Çocukluğunun önemli biɾ bölümünü Illieɾs'de biɾ çiftlikte tatil yapaɾak geçiɾdi. Bu köy, Auteuil'deki amcasının eviyle biɾlikte Kayıp Zamanın İzinde'de sık sık geçen hayali Combɾay köyü için model oluştuɾuyoɾdu.
Aşağıdaki Marcel Proust sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Marcel Proust sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.
Bir tek yaptıklarımızın bir anlamı vardı. Ne dediğimiz, ne düşündüğümüz hiç mi hiç önemli değildi.
Mutluluk bedene yararlıdır, ama ruhun güçlerini geliştiren acıdır.
Bir tek yaptıklarımızın bir anlamı vardı. Ne dediğimiz, ne düşündüğümüz hiç mi hiç önemli değildi.
Hayatınızın üstünde hep bir gökyüzü parçası bulundurmaya çalışın.
Bir kadın, hayatımızda bir mutluluk unsuru değil de keder vesilesi olduğunda bizim için daha faydalıdır ve sahip olabileceğimiz hiçbir kadın, o kadının acı çektirmek suretiyle gözlerimizin önüne serdiği gerçekler kadar değerli değildir.
Hiç kuşkusuz, dostluk, bireyler arasındaki dostluk hava cıvadır ve okuma bir dostluk biçimidir. Ama en azından dostluğun samimî bir biçimidir ve bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, neredeyse dokunaklı bir hava verir.
Yeryüzünde 'TEK' zannettiğimiz kadın, sayılamayacak kadar çoktur.
Mutluluk beden için yararlıdır, ama zihnin güçlerini geliştiren hüzündür.
Hafızamız, bir tür eczane, bir tür kimya laboratuvarıdır, elimize tesadüfen sakinleştirici bir ilaç da geçebilir, tehlikeli bir zehir de.
Biz bile bilemeyiz çoğu zaman neyi neden hissettiğimizi. İsmi konmadığı zaman daha çok hoşumuza gider bazı şeyler. Kontrolümüz altında olduğunu düşünüyoruz belki bu şekilde, bilemiyorum ya da sadece o kadarını istiyoruz. İltifatlar, imayla ifade edilen hoşlanmalar. Bazen bunun ötesini istemiyor olabiliriz. Bunun ötesine geçince ne yapacağını bilemiyor olabiliriz. Ne bileyim belki de böyle değil, belki de böyle.
Birini tanımak, hele tanıyamayıp kim olduğunu saptamak, aynı isimle ilgili olarak iki zıt şeyi düşünmektir; eskiden var olan, hatırladığımız kişinin artık var olmadığını, şimdi var olan kişinin de, bizim tanımadığımız biri olduğunu kabullenmektir; neredeyse ölüm kadar anlaşılmaz bir muammaya kafa yormak demektir ve zaten bu ölümün bir önsözü, habercisi gibidir.
Aşk konusunda yanlış seçimden söz etmek hatalıdır, zaten seçim varsa o yanlıştır.
Bütün katillerin her şeyi mükemmelen ayarladıklarını ve yakalanmayacaklarını zannettikleri, bilinen bir gerçektir; ama sonuçta hemen hemen bütün katiller yakalanır. Yalancılar ve yalancılar arasında özellikle sevdiğimiz kadınlar ise, aksine, nadiren yakalanırlar. Sevdiğimiz kadının nereye gittiğini, orada ne yaptığını bilemeyiz; ama daha o konuşurken, ardında söylemediği şeyin gizlendiği başka bir şeyden bahsederken, yalanı derhal fark ederiz. Yalanı hissedip gerçeği öğrenemediğimiz için de, kıskançlığımız artar.
Aşkın nesnesini karşımızda yatan bedene hapsolmuş bir varlık zannederiz. Ama ne yazık ki aşkın nesnesi, o varlığın uzayın bütün noktalarındaki, geçmişteki ve gelecekteki uzantısıdır. O varlığın filan yerle, filan saatle bağlantısına sahip değilsek, ona sahip olamayız. Bütün bu noktalara ulaşmamız ise imkansızdır. Bu noktalar bize gösterilse, onlara kadar uzanabilirdik belki. Ama el yordamıyla arar, bulamayız onları. Ardından da güvensizlik, kıskançlık, zulüm gelir. Saçma sapan bir iz peşinde değerli zamanlar kaybederiz ve gerçeğin yanından fark etmeden geçeriz.
İnsan en çok kaçtığı şeyden asla kurtulamıyor.
Beden için sağlıklı olan tek şey mutluluktur; ama zihni güçlendirip geliştiren, kederdir.
Gözleri, koparılması imkansız olsa da, sadece bana sunduğu bir cezayir menekşesi gibi maviydi.
Aşk, kalbin zaman ve mekana duyarlılık kazanmasıdır.
Bilgelik bizi bulmaz; Başka birinin bizim yerimize çıkamayacağı bir yolculuğun ardından onu biz buluruz.
Aslında yalnız yaşamadığımızı, başka bir aleme ait, aramızda uçurumlar bulunan, bizi tanımayan ve bizi anlaması imkansız bir varlığa zincirlerle bağlı olduğumuzu, hastalandığımızda farkederiz; bu varlık, bedenimizdir.
Bir vücut sahibi olmak, zihin için en büyük tehdittir. İnsanoğlunun zihinsel hayatı, hayvansal ve fiziksel hayatın mucizevi bir şekilde mükemmelleşmiş bir aşamasından ziyade, manevi hayatın düzenlenişinde bir kusur, tek hücreli hayvanlarla poliplerin ortak hayatı kadar, balinaların bedeni vs. kadar ilkel bir aşamadır şüphesiz. Beden, zihni bir kalenin içine hapseder; çok geçmeden, kale dört bir yandan kuşatılır ve sonunda zihin teslim olmak zorunda kalır.
İnsanları yaklaştıran şey, fikirlerin ortak oluşu değil, anlayışların akraba oluşudur.
Bazı kavramları kafamızda o kadar büyütürüz ki, o kavramı tanıdığımız bir insanın bildik yüz hatlarıyla bağdaştırmamız mümkün olmaz. Daha bir gece önce birlikte operaya gittiğimiz birinin dahi olduğuna inanmamız imkansız, ahlaksız olduğuna inanmamız da zordur.
İnsan en çok kaçtığı şeyden asla kurtulamıyor.
İnsanlara duyduğumuz sevgi, onlar öldüğü için değil, biz öldüğümüz için azalır.
Tek gerçek yolculuk; aynı gözlerle yüz değişik ülkeyi dolaşmak değil, aynı ülkeyi yüz değişik gözle görebilmektir.
Bizi mutlu eden insanlara minnet duyalım. Onlar ruhlarımıza çiçek açtıran sevimli bahçıvanlar.
Aptallar, toplumsal olayların büyük boyutlarının, insan ruhuna derinlemesine nüfuz edebilmek için mükemmel bir fırsat sağladığını zannederler; oysa aksine, bu olayları kavramanın, ancak bir kişiliğin derinliklerine inerek mümkün olacağını anlamaları gerekir.
Bir insanın bir başka insanı niçin sevdiğini bilemeyiz; hiç de zannettiğimiz sebepten ötürü olmayabilir. Zaten aslında hiçbir zaman hiçbir şeyi bilemeyiz. İşte bu yüzden de aşıkların seçimini asla tartışmamak daha akıllıcadır.
Bir mala bağlılık, malın sahibine daima ölüm getirir.
Sevdiğimiz kişiyi bir daha hiç görmek istemediğimizi söylerken tam anlamıyla içten değilizdir, ama görmek istediğimizi söylesek de daha içten olmayız.
İki insan ayrılırken şefkatli konuşan taraf; artık aşık olmayan taraftır.
İnsan sevdiği şeyi yeniden yaratmak için, önce onu reddetmek zorundadır.
İnsanlar, biz kendilerini tanıdıkça, tahrip edici bir karışıma batırılan bir maden gibi, yavaş yavaş, gözümüzün önünde meziyetlerini bazen de kusurlarını kaybederler.
Bir acı sonuna kadar yaşanmadıkça geçmez.
Tüm iyi kitapların okunması, geçmiş yüzyıllarda bunları yazmış olan en saygın ve ilginç kişilerle yapılan bir sohbet gibidir.
O zamanlarki hayatımızı oluşturan, birbirine bitişik izlenimlerin ince bir dilimidirler; belirli bir görüntünün hatırası, belirli bir ânın özleminden ibarettir; ve evler yollar caddeler de, heyhât seneler gibi uçup giderler.
Şüphesiz, aşk denilen olgunun bütünüyle öznel yapısını ve aşkın fazladan bir kişi, bu dünyada aynı ismi taşıyan kişiden ayrı, özelliklerinin çoğunu bizden almış bir kişi yaratmak anlamına geldiğini çok az insan kavramıştır. Yine pek az insan, kendilerinin gördüğü varlıkla aynı olmayan bir varlığın bizim için zamanla dev boyutlara ulaşmasını doğal kabul edebilir.
Rüzgarda sallanan bir saza yaslanmayın, güvenmeyin; çünkü ten otlar gibidir; ihtişamı kır çiçekleri gibi solar gider.
Aşık olmayanlar, mükemmel bir erkeğin sıradan bir kadın yüzünden niçin ızdırap çektiğini anlayamazlar.
Aşk ve onun ayrılmaz bir parçası olan ıstırap, tıpkı sarhoşluk gibi, bizim gözümüzde her şeyi farklılaştırma gücüne sahiptir.
Düşüncelerin sayısı insanların sayısından çok daha azdır.
İki insan ayrılırken, şefkatli konuşan taraf âsık olmayan taraftır.
İnsan mutluluğu göremiyor. Kendimizi daima olduğumuzdan daha bedbaht sanıyoruz.
Gerçek hayat, nihayet keşfedilip açıklığa kavuşturulan hayat, dolayısıyla dolu dolu yaşanan tek hayat, edebiyattır.
Kitap, dersini her zaman tekrarlayan hazır bir öğretmendir.
Yeni manzaralar aramak yerine yeni gözler geliştirin.
Zevk de fotoğraf gibidir. Sevdiğimiz insanın yanında alınan, negatif bir klişedir sadece; bunu daha sonra, evimize döndüğümüzde, insanlarla görüştüğümüz sürece kapısı kapalı olan içimizdeki karanlık odaya girebildiğimizde banyo ederiz.
Mutluluk beden için yararlıdır, ama ruhun güçlerini geliştiren hüzündür.
İki insan ayrılırken, acıklı konuşmayı aşık olmayan yapar.
Bir tek yaptıklarımızın bir anlamı vardı. Ne dediğimiz, ne düşündüğümüz hiç mi hiç önemli değildi.
Mutluluk aşkta anormal bir durumdur; görünürde çok basit, her an ortaya çıkabilecek bir aksaklığa bu aksaklığın kendi başına içermediği bir ağırlık yükleyiverir. O büyük mutluluğun nedeni, kalpte değişken, durmadan tutmaya çalıştığımız, yer değiştirmediğinde neredeyse fark edilmez olan bir şeyin varlığıdır. Aslında aşkta sevincin etkisiz hale getirdiği, gizli bir güce indirgediği, ertelediği; ama -istediğimizi elde etmesek, uzun süredir zaten olacağı gibi her an çekilmez olabilecek, daimi bir ıstırap mevcuttur.
Kadınlar güzelliği anlamadan gerçekleştirirler.
Gerçek bir keşif yolculuğu yeni topraklara ulaşmak değil, eski olanı yeni gözlerle görmek demektir.
İnsan, ruhunun derinliklerindeki eğilimler doğrultusunda sevdiği şeyleri yaparsa mutluluğu bulabilir ancak.
Tek gerçek yolculuk, aynı gözlerle yüz değişik ülkeyi dolaşmak değil, aynı ülkeyi yüz değişik gözle görebilmektir.
Kıskançlık, döner ışıklı bir fenerdir, kovulamayan bir şeytandır, her defasında yeni bir şekle bürünerek çıkar ortaya.
Bir tek gerçek çizgi uzaktan veya arkadan görülen bir kadında seçilebilen küçücük bir çizgi- Güzelliği gözümüzün önüne getirmemize yeter; onu görüp tanıdığımızı düşünürüz, kalbimiz çarpar, adımlarımızı sıklaştırırız, kadın gözden kaybolduğu takdirde, sonsuza dek, aradığımızın o olduğuna yarı yarıya inanırız; çünkü ancak yetişebildiğimiz takdirde hatamızı anlarız.
Biraz hayal kurmak tehlikeliyse, bunun çözümü daha az hayal kurmak değil, daha fazla ve her zaman hayal kurmaktır.
Bir insan ne kadar bilge olursa olsun, gençliğinin bir döneminde, mutlaka hatırlamaktan hoşlanmadığı, yok olmasını isteyeceği sözler söylemiş; hatta bir hayat tarzı benimsemiştir. Ama bundan ötürü kesinlikle pişmanlık duymamalıdır; çünkü bilgeliğe ulaştığından emin olabilmesi için bu son safhadan önceki bütün gülünç veya iğrenç aşamalardan geçmiş olması gerekir.
Bizi mutlu kılan insanlara gönül borcu duymalıyız, onlar ruhlarımızı çiçeklendiren cennetlik bahçıvanlardır.
Bir insana olan özlem iç organlardan daha fazla yer kaplar.
Saatin kaç olduğunu merak ederdim; uzaktan duyduğum tren düdükleri, tıpkı bir ormanda öten kuşlar gibi mesafeleri vurgular, ıssız kırların enginliğini betimlerdi, kırın ortasında, yakındaki istasyona doğru hızlı hızlı ilerleyen yolcuyu hayal eder, yeni yerlere, alışılmadık hareketlere, az önceki sohbete, kendisine gecenin sessizliğinde hâlâ eşlik eden, yabancı lambanın altındaki vedalaşmalara ve yakında yaşayacağı dönüş huzuruna borçlu olduğu heyecan sayesinde, izlediği bu küçük yolun hafızasına nakşolacağını düşünürdüm.
Gerçek keşif, yeni topraklar bulmakla değil, Yeni gözlerle bakmakla ilgilidir.
Hayatımızı bir insana göre kurarız; artık onu hayatımıza kabul edebileceğimiz an geldiğinde, o insan gelmez, sonra bizim için ölür ve biz de sadece onun için hazırlanmış olan şeyin içine hapsolup yaşarız.
Gerçekten keşfe çıkmak; yeni manzaralar aramak değil, yeni gözlerle görmektir.
İnsanın gözlem yaptığı zamanki zihinsel seviyesi, yaratırken ki seviyesinden çok daha alçaktadır.
Kıskançlık, sürekli bir ilişkinin besinidir.
Gençlik yıllarımızda ,sevdiğiniz kadının gönlünü kazanmayı düşlersiniz; yaşınız ilerleyince , bir kadının gönlünü kazandığınızı sezmeniz , sizi ona aşık etmeye yetebilir.
Bazen her şeyin bitmiş gibi göründüğü bir anda, bizi kurtarabilecek bir uyarı gelir; hiçbir yere açılmayan bütün kapıları çalmışken, yüz yıl boyunca nafile aradığımız, istediğimiz yere açılan yegane kapıya bilmeden çarparız ve kapı açılır.
Sevdiğimiz zaman, aşk o kadar büyüktür ki; bir bütün olarak içimize sığmaz, sevdiğimiz insana doğru yayılır. Onda kendisini durduran başlangıç noktasına doğru geri dönmeye zorlayan bir yüzey bulur. İşte karşımızdakinin hisleri dediğimiz şey, kendi sevgimizin çarpıp geri dönüşüdür. Bizi gidişten daha fazla etkilemesinin, büyülemesinin sebebiyse, kendimizden çıktığını fark etmeyişimizdir.
Sevdiğimiz insanlar, her zaman açıkça seçemesek de peşinde koştuğumuz bir hayali özlerinde barındırırlar.
Dünyada yüce olan her şey nevrotiklerin elinden çıkmıştır. Yalnızca onlar dinlerimizi oluşturmuş, başyapıtlarımızı bestelemiştir.
İnsanlarla genelde o kadar ilgilenmeyiz ki, bize bunca acı ve mutluluk verebilme gücünü bir kişiye yüklediğimizde, o kişi başka bir dünyaya aitmiş gibi görünür gözümüze; bir şiirsellikle sarmalanır ve hayatımızı, kendisinin az çok yakınımızda bulunacağı, heyecan dolu bir akış haline getirir.
Gerçeklik, zorunlu olsa da, bir bütün olarak öngörülemez; bir başkasının hayatına ilişkin doğru bir ayrıntıyı öğrenen kişi, derhal bundan yanlış sonuçlar çıkarır ve yeni keşfettiği gerçeği, aslında onunla hiç ilgisi olmayan meselelerin açıklaması olarak görür.
Merhaba admin daha fazla söz yükle ileri sarmasını kaldırabilir misiniz tek sayfada bütün sözler toplansın bir öneri tabi..
Kayıp zamanın izinde yi okuyorum. Çok keyifli
ya budur iste
macar proston
Derin, düşündürücü sözleri varmış. hepsine baktım. harika...