Galip Erdem Sözleri ve Hayatı

söz kimin

Bu sayfada Gazeteci, köşe yazarı Galip Erdem ait 67 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Galip Erdem kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Galip Erdem mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.

Galip Erdem
  • Adı: Galip Erdem
  • Doğum: 10 Mart 1930
  • Ölüm: 12 Mart 1997
  • Mesleği: Gazeteci, köşe yazarı
Galip Erdem Kimdir Sayfası

Bu sayfada Galip Erdem hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Galip Erdem sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.

Galip Erdem, Türk gazeteci ve köşe yazarı.

Galip Erdem, Fınԁıklı ilçesinԁe "Ofluoğlu", aԁı ile tanınan bir aileye mensuptur. Babası, Rasim Bey, annesi ise Zekiye Hanımԁır. Ailenin tek çocuğu olan Galip Erԁem, İlkokulu Fınԁıklı 11 mart ilkokulunԁa bitirԁi. Babasının memuriyeti ԁolayısıyla, ortaokulu Bitlis ve Siirt gibi farklı illerԁe tamamlaԁı. Babası Rasim Erԁem Narman nahiye müԁürlüğüne tâyin eԁilince, Galip Erԁem ԁe Erzurum ԁa lise tahsiline başlaԁı ve 1949 yılınԁa bu liseԁen mezun olԁu.

8 Kasım 1951'de yedeksubay olaɾak askeɾlik göɾevine başlayan Galip Eɾdem, 31 Ekim 1952'de teğmen ɾütbesiyle bu göɾevini tamamladı. 27 Nisan 1953 taɾihinde PTT Genel Müdüɾlüğü Ankaɾa Yenişehiɾ Meɾkezi'nde ilk memuɾiyetine adımını atan Eɾdem, 7 Temmuz 1954 taɾihinde memuɾiyetten istifa etti ve Maliye Bakanlığı Millî Emlâk Genel Müdüɾlüğünde tekɾaɾ memuɾiyete başladı. 6 Ocak 1955 taɾihinde bu göɾevinden de ayɾıldı ve daha sonɾa da İETT idaɾesinde takip memuɾu olaɾak işe başladı. Eɾtesi yıl bu göɾevinden de ayɾılaɾak GlMA TAŞ'ne giɾdi. Buɾadaki çalışması da 16 ay kadaɾ süɾdü. Bu aɾada Ankaɾa Üniveɾsitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu.

Galip Erdem, Demokɾat Paɾti'nin son dönemleɾinde, 23 Kasım 1959'da Bayındıɾlık Bakanlığı'nda kısa süɾe Tevfik İleɾi'nin müşaviɾliğini yaptı.

1 Ağustos 1961'dе Tеrcüman Gazеtеsi'indе "Tеrcüman" imzasıyla ilk fıkrasını yazdı. 1 Ocak.1962'dе Yеni İstanbul Gazеtеsindе fıkra yazarlığına dеvam еtti.

10 Mart 1965'tе günlük siyasi Zafеr Gazеtеsindе fıkra yazarlığını dеvam еttirеn Galip Erdеm, daha sonra Sabah Gazеtеsi'ndе yazmaya başladı.



1 Tеmmuz 1966 tarihindе Türkiyе Cumhuriyеti Millî Eğitim Bakanlığı Dеvlеt Kitapları Müdürlüğü'nе müşavir oldu, 2 Nisan 1969 tarihindе tеkrar fıkra yazarlığına başladı vе "Bizim Anadolu" Gazеtеsindеki bu çalışması, 31 Aralık 1969'a kadar dеvam еtti.

Şubat 1971'dе MHP fikriyatını savunacak yеni bir gazеtеnin finansmanına dеstеk tеmini çalışmalarında bulunmak üzеrе Almanya'ya gitti. Bu vеsilе ilе Almanya'nın birçok kеntindе yapılan toplantılarda konfеranslar vеrdi. 12 Mart 1971 muhtırası ilе birliktе çalışmalarını yarıda bırakan еkiplе Türkiyе'yе dönеn Galip Erdem, Dеvlеt (Dеrgi)'sindе bu sеyahatе ait notlarını "Biz Evropadaykеn" başlığı altında dizi halindе yayınladı.

Galip Erdem, 31 Aralık 1969'da Başbakanlık Plân ve Prensipler Dairesinde danışman olarak başladığı görevini istifaen ayrıldığı 30 Haziran 1973 tarihine kadar sürdürdü.

Galip Erdem, 1 Şubat 1974 te Ortadoğu Gazetesi'nde tekrar fıkra yazarlığına başladı. 10 Eylül 1975'te Başbakanlık Müşaviri oldu ve 22 Temmuz 1981 tarihinde Turizm ve Tanıtma Bakanlığı nda Genel Müdürlük Müşavirliği görevi sırasında emekli oldu ve serbest avukatlığa başladı. Mamak'ta görülmekte olan ünlü MHP ve ülkücü Kuruluşlar Dâvasının avukatlığını üstlendi.

1987'de Meray'da (Merzifon Yağlı Tohumlar A.Ş) yönetim kurulu üyeliği, Konya Şeker Fabrikasında denetςilik görevinde bulundu. 1987 yılında Sosyal Güvenlik Eğitim Vakfı Başkanlığı görevinde bulundu.

15 Ağustos 1989'da Namık Kemal Zeybek'in bakanlığı döneminde Kültür Bakanlığı APK Başkanlığı'nda uzman olarak görev yaptı. 12 Mart 1997'de Çarşamba gecesi saat 22.10 da Ankara Gazi Hastahanesi'nde vefat etti. Cenazesi Cebeci Asri Mezarlığına defnedildi.

Galip Erdem Eserleri / Kitapları
Ülkücünün Çilesi (1975)
Sosyalizm ve Milliyetςilik Üzerine Mektuplar (1975)
Suςlamalar (iki cilt) (1975-1976) Mektuplar (1984)
Galip Erdem'in kitap haline gelmemiş yüzlerce yazısı bulunmaktadır. Ayrıca yayınlanmamış elliye yakın şiiri vardır.

Galip Erdem'in yazılarında kullandığı takma adların bazıları: Bilge Erdem, İlteriş Metin, Elif Bilge, Murat Bilge, Mehmet Rasim, Aptali.
kaynak: wiki

Galip Erdem Sözleri 67 Adet

Aşağıdaki Galip Erdem sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Galip Erdem sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.

Milliyetçiliği zararlı sayan ve millet birliklerinin ortadan kaldırılmasını isteyen ideolojiler bile; kitaptan hayata, nazariyeden uygulamaya geçilince, başarısız kalmış; millet sevgisinin büyük gücüne yenilmişlerdir.

Özüne yabancılaşan bir milletin hiçbir sahada ilerlemesinin mümkün olmadığını unutmayız. Teknik gelişmeleri benimserken, millî kültürümüze bağlanmanın bir milliyetçilik şartı olduğunu, en ziyade kalkınmış ülkelerin, millî kültürlerinden kopmadıklarını biliriz.

Yarın, seçim zamanı, milletin huzuruna, tıpkı benim gibi, utanarak çıkacaksınız. Artık, diyemeyeceksiniz. Deseniz bile, söylediğinize önce kendiniz inanmayacaksınız. Evet, itirazlarınızın hepsi yerindedir. İlk bakışta, diyerek, milletin müşfik sinesine dönmek en iyisi gibi gelir. Sırf şahıslarınızın şerefini korumak açısından bakıldığı zaman, en haysiyetli davranış gerçekten budur. Ama unutmayınız ki; asıl sahibine teslim edeceğiniz iktidar emaneti, belki iyi niyetli, fakat hiç şüphesiz sizden daha acemi ellere düşecektir. Çok kısa bir zaman içinde tökezleyip; yerini vermek üzere, bir başkasını arayacağı yahut milletçe yıkılacağı da doğrudur. Ne var ki, o çok kısa müddet zarfında. Türkiye'miz çok büyük şeyler kaybedebilir. Hepinizi, fedakârlığa davet ederim. bir hâkimiyete razı olunuz.

Adları çıkmıştır. Sırf madde açısından bakılınca, gerçekten öyledir. Çok satarlar, çok kazanırlar; ama sırtından geçindikleri milletin temel dertlerine en ufak bir ilgi duymazlar. Daha kötüsü Türklüğün bütün değerlerini küçümser, yabancı kültür sömürücülüğünün bedava - belki de ücretli -temsilciliğini yaparlar. En fazla önem verdikleri konular arasında filân şarkıcının aşkları ile falan cinayetin hikâyeleri başta gelir. Akıllarının ermediği dâvalara küçücük beyinlerini sokmasalar, yine de bağışlanmaları mümkündür. Yazık ki, çizmeden yukarı çıkıyor, okuduklarına inanmak alışkanlığından henüz kurtulamamış insanlarımızı aldatıyorlar.

Türk Milliyetçiliği, ırkçılık temeline dayanan bir dünya görüşü değildir. Başlıca; dil tarih ve kültür anlayışına bağlıdır. Yalnız böyle bir hükümden, milletimizin meydana geliş çağındaki ırki mayamızı ve hele, soy birliğini küçümsediğimiz bir manâ asla çıkartılmamalıdır.

Esir Milletler dâvası, diğer milletlerden önce biz Türkleri ilgilendiren bir konu idi. Çünkü bugün 200 milyona ulaştıkları tahmin edilen insanların yarısı Türk'tür. Gerçi, sömürgeci devletlerin gerçeği saklamalarından ötürü esir millettaşlarımızın tam sayılarını bilmek çok güçtür. Yine de, çeşitli kaynaklardan alınan rakamların karşılaştırılması sonunda yüz milyon Türk'ün millî bağımsızlıktan, insan hak ve hürriyetlerinden yoksun bir durumda yaşadıkları söylenebilir. Milletdaşlarımız Rusya, Çin ve İran başta olmak üzere Afganistan, Irak, Suriye, Lübnan, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Yugoslavya devletlerinin sınırları içindedirler. Kendi öz devletlerinden, bayraklarından, varlıklarını devam ettirmek ve kültür değerlerini korumak hakkından yoksundurlar. Sömürgeciliğin zalim çarkları arasında ezilmektedirler. Seslerini kimse duymamaktadır.

Türk Milliyetçileri kültür değişmelerinin kaçınılmazlığını bildikleri gibi, kültür sahasındaki gelişmelere de elbette taraftardırlar. Ancak millî kültür mayamızın korunmasını, daha yüksek kültür değerlerine ulaşmanın öz kaynaklarımızı geliştirme şartına bağlı olduğunu unutmazlar. Kültür değişmelerinin, milletimizin ve insanlığın kültürüne hizmet açısından bakılınca, tek taraflı değil, karşılıklı bir alıp verme şeklinde olması gerektiğine inanırlar.

Batının, ilim zihniyeti, maddî medeniyeti ve teknik gelişmesinin dışında kalan yönlerine de hayranlıkla bağlı bulunan, milletimizi kendi ölçülerine göre yeniden eğitmeye uğraşan siyasetçiler, komünizme karşı çıksalar da Türk milliyetçilerinin hedefi sayılacaklardır.

Horlanan değerlerimizin başında, hiç şüphesiz Türkçemizi ele almak zorundayız. Türk dili, batı dillerinin istilâsına uğramıştır. Öyle ki Cumhuriyet öncesinin yanlış tutumu, Arapça ve Farsça kelimelerin dilimize doldurulması büyük bir şuursuzluk örneği olarak gösterilirken, batı dillerinden gelen binlerce kelime hiç sıkıntı çekmeden ve maalesef çoğu zaman yetkili makamların yardımı ile dilimize yerleşmiştir. Kesin bir rakam vermenin imkânsızlığını belirttikten sonra, 900 yıl boyunca Türkçemize giren yabancı kelimelerin sayısı, Cumhuriyet dönemi içinde alınan ve resmî yazışmalarda kullanılan kelime sayısından çok fazla değildir. Türkçemiz, sorumluların niyetini münakaşa etmeden söyleyelim: Halkın dili olmaktan çıkmış, Osmanlı çağı dilinin haline gelmiştir.

Öğretmen, milletini çok sevdiği, Türk çocuklarını yabancı propagandaların şartlandırmalarından kurtarmak ve öz değerlerimize bağlı tutmak için çalıştığı zaman sayın Bakanlık müthiş bir öfkeye kapılıyor, acele müfettiş yolluyor, soruşturma açıyor. Hem, ne sorular! Aslında cevap vermek bile bir tenezzüldür. Ülkücü öğretmenler de, Allah razı olsun, cevaptan ziyade ders vermiş; milletin, milliyetçiliğin, bayrağın, Bozkurt'un mânâsını öğretmişlerdir. Sürgünler, liselere yetersiz sayılıp ortaokullara yollananlardan bir kısmının, üniversite asistanlık imtihanlarına girip kazanması, sayfalara sığmayacak bir destanın, sorumluları utandıracak gülünç sayfalarıdır.

Malazgirt yalnız Türk tarihinde değil, bütün dünya tarihinde sayılı dönüm noktalarından biridir. Anadolu'nun kapısı Türk'e açılmıştır. Alp Arslan, buyurmuştu: evet, bu vatan 900 yıldan beri bizimdir ve kıyamete değin bizim olacaktır. Ve şimdilik bize düşen, o kutlu zaferi armağan edenlerin hatıralarına layık olamamanın utancını yaşamaktır. Layık olabilmenin yollarını aramak ve bulmaktır: Ömrümüzü bu vatanın yücelmesi yolunda adamaktır.

Millet, hareket edebilen bir kitledir. Oysa toprak hareketsizdir. Bir millet, şartlar zorlayınca, dünya üzerindeki yerini değiştirebilir, ama vatanın yer değiştirmesi mümkün değildir.

Bulgar devletini Bulgar Türkleri kurmuştur. Ancak İslâv çoğunluğu arasında erimiş, hem dillerini, hem de fizikî özelliklerini kaybetmişlerdir. Belki tuhaf gelecek ama, en doğru ifade, bugünkü Bulgarlar'ın aslında Bulgar olmadıklarıdır!

Demokrasi, hürriyet ve değerli sayılan diğer bütün mefhumlar, milletimizin yükselmesine ve güçlenmesine yardım ettikleri sürece saygı görürler. Fakat nifak tohumlarının yeşermesine müsait bir zemin haline gelirlerse, itibarını yitirmekten kurtulamazlar.

Türkçülük ülküsü, teb'a ve din birliğinin yalnız başına artık önem taşımadığını, millet birliğinin diğer bütün değerlerin üstüne çıkarıldığını görmekten, yaşamaktan ve denemekten doğmuştur.

Çağımızın en büyük kahramanlarından birini, Altaylar'ın şanlı kartalı Osman Batur'u niçin hatırlamıyorsunuz? Fotoğraflarını göstersem tanıyabilir misiniz? Altayların sarp yamaçlarında kanla yazılan muhteşem destan, size hiçbir şey anlatmıyor mu? Bombaya karşı sopa ile topa karşı bıçakla, tüfeğe karşı yumrukla dövüşüldüğünü, uçaklara kement atıldığını, masallarda olsun, hiç duymuş mu idiniz? Giap'ın mücadelesi, millî bağımsızlık içindi de, ya Osman Batur'unki ne içindi? Moskof ve Çin sürüleri arasına sıkışan, zenginlikleri yağma edilen, hayâl gücünün ulaşamayacağı işkenceler altında inletilen soydaşlarımız için ne yaptınız? Özbeklerin, Kazakların, Uygurların kutsallık acılarını nasıl paylaştınız? (DEVLET Sayı 14)

Vatanın çok sevilen bir varlık olmasına, hattâ kutsal sayılmasına kimsenin bir itirazı yoktur. İnsan, vatanı için en değerli varlığını verir, hayatını feda eder. Vatan uğruna dövüşülür, ölünür. Vatan toprakları, atalarımızın, şehitlerimizin, değeri saydığımız ne varsa hemen hepsinin yattığı yerdir. Mehmet Akif'in söyleyişini dinleyin, nasıl güzel, nasıl içten : .

Allah şahittir ki, bilmem ne adasından da, darağacından da korkmuyorum; yalnız, sevgili Türkiye'me zarar gelmesinden korkuyorum. Gerçi demokrasiye bağlıyım, yaşamasını isterim; hürriyetimi de severim. Ancak milletimi, hepsinden çok severim

Türk Milliyetçilerinin pek çoğu, Tutsak Türk illerini görememiştir. Ama kocaman mesafeler, hayallerimizin hiç durmadan beslediği özlemleri asla yenemez. Semerkand'ı, Ötüken'i, Taşkent'i, Bakû'yu, Tebriz'i, Kerkük'ü, Üsküb'ü ve diğerlerini görmüş gibiyizdir; öylesine içimizdedirler. Alma-Atadan Kayseri'ye, Filibe'den Kars'a uzanan gönül bağlarının hazzını yaşarız.

İkibin yıllık bilinen millet hayatımızın her döneminde yalnız askerlik sahasında değil, ilim ve kültür, sahasında da büyüklüğümüzü tanımanın gururunu taşıyoruz. Batı kültür değerlerinden çoğunun, milletimize ters düştüğünü bilmekteyiz. Ahlâk ve faziletimizi kaybetmemek için özümüze yabancılaşmamak zorundayız.

O sayede iyi para kazanırlar; omuzlarda taşınır, bol bol alkışlanırlar. İlim zahmetlidir, sağladığı dünya nimetleri yönünden verimsizdir.

Aslında her insan, -düşman olmasını gerektiren özel bir sebeb yoksa- doğduğu, büyüdüğü, unutulmaz hatıralarla bağlandığı milletini sever. Bu sevgi çok tabii bir duygudur; sökülüp atılması güçtür.

Bir millet ancak sınır boylarında dövüşür; vatanın, imanının, soyunun düşmanlarına karşı dövüşür. Kardeş kavgası başlarsa kimin haklı olduğunu araştırmanın bile bir değeri kalmaz. Milliyetçilik iddiasını güdenler, kendi hesaplarına zararlı sonuçlar verse de, gittikçe büyüyen düşmanlığı önlemeğe mecburdurlar.

Olmaya ki, Türkiye'nin hayrına bir iş yapılsın. Olmaya ki, millî şuurun güçlenmesini sağlayacak bir adım atılsın. Olmaya ki, kendimize dönüş yolunda ufacık bir kıpırdanma başlasın! Düşman kuvvetler hemen harekete geçer, fesat ocakları hemen çalışır. Türk milliyetçilerinin üstüne iftira bombalan yığdırılır. Asla millî olamamış basında yayınlanan haysiyet düşkünü yaveler yetmezmiş gibi, yabancılardan yardım istenir. Amerika'nın bilmem ne gazetesinden veya İsviçre'nin bilmem ne dergisinden seçilmiş aktarmalar görürsünüz! Türk milliyetçiliğine hizmet edenlere aptalca saldırılır, milliyetçi bir davranışı gölgelemek, dünya ve memleket önünde küçük düşürmek için ne mümkünse uydurulur. Dışardaki ve içerdeki düşmanların bu konuda mutlak bir ittifakları vardır. Sayı 10

Vatanın çok sevilen bir varlık olmasına, hattâ kutsal sayılmasına kimsenin bir itirazı yoktur. İnsan, vatanı için en değerli varlığını verir, hayatını feda eder. Vatan uğruna dövüşülür, ölünür. Vatan toprakları, atalarımızın, şehitlerimizin, değeri saydığımız ne varsa hemen hepsinin yattığı yerdir. Mehmet Akif'in söyleyişini dinleyin, nasıl güzel, nasıl içten : .

Tuna'nın, Sakarya'dan farkı mı vardır? Tanrı Dağı, Ağrı'dan daha uzak değildir! Balkanlara gider de yaşadığımızdan ne anlarız?. Öfkeli çehreler, çatılmış kaşlar, suçlayan bakışlar! Bendenizin cevabı Gönül fukaralığı neyse ne ama, akıl kıtlığına düşen kullarını Tanrı korusun!

Bence, tek bir Türk'ün haksız yere dökülecek kanı, demokrasi adına yazılmış bütün kitaplardan daha değerlidir.

Her birini sevgi ile selâmlamalı, her birini Türk ülküsünün yılmaz yiğitleri bilip kutlamalıyız. Gerçekten ülkücü öğretmenlerin mücadelesi, diğer zümrelere kıyasla daha çetindir, daha korkuludur, daha tehlikelidir. Kış ortasında sürülmek vardır, cezalandırılmak vardır, hattâ aziz şehidimiz Cemil Doğan misalinde olduğu gibi, sonunda ölmek vardır.

Milliyetçilik en geniş manâda bir dünya görüşü, daha dar bir mânâda ideolojidir. Bir insanın milliyetçi olması için başka bir dünya görüşüne ve ideolojiye bağlanmaması şarttır. <Ümanistim ama aynı zamanda milliyetçiyim!> gibi sözler; bazı kere koyu bir cahillik belirtisi, çoğu zaman da milliyetçiliğe, cemiyet tarafından tanınan yüksek değeri, diğer bir ideoloji hesabına sömürmek isteğidir. Milliyetçilik yardıma muhtaç değildir; beşer nizamı ve içtimaî birliklerle ilgili dünya görüşleri ve ideolojilerin kuyruğu durumuna sokulamaz; hele hiçbirinin gerisine atılamaz!

Batının, ilim zihniyeti, maddî medeniyeti ve teknik gelişmesinin dışında kalan yönlerine de hayranlıkla bağlı bulunan, milletimizi kendi ölçülerine göre yeniden eğitmeye uğraşan siyasetçiler, komünizme karşı çıksalar da Türk milliyetçilerinin hedefi sayılacaklardır.

Milliyetçiliği zararlı sayan ve millet birliklerinin ortadan kaldırılmasını isteyen ideolojiler bile; kitaptan hayata, nazariyeden uygulamaya geçilince, başarısız kalmış; millet sevgisinin büyük gücüne yenilmişlerdir.

Büyük Türk ülküsünün aziz öğretmenleri! Haklı ve şerefli mücadelenizi mutlaka kazanacaksınız. Kaybetmenize imkân yoktur. Çünkü böyle bir kayıp, milletimizin sonu mânâsına gelir!

Küçümseneyim, kötüleneyim, hatta lanetleneyim ne çıkar; yeter ki, vatanımın gül yüzü solmasın, dostları ağlamasın, düşmanları gülmesin.

Sayın kitap, bir kere daha, iflas bayrağını çekmiştir. Üniversite ve yüksek okullar, ilmi tecrübe ve araştırmaları çoktan rafa kaldırmış; siyasetin eteğine çoktan yapışmışlardır.

Gerekirse diğer hizmetlerden kısacak ama Silâhlı Kuvvetlerimizi mutlaka güçlü tutacağız. Türk milleti, tarih boyunca, bir başkasının efendilik taslamasına izin vermemiştir. Değişmedik, yine vermeyeceğiz! Şerefsiz yaşamaktansa şerefle ölmenin güzelliğini öğreten biziz.

Markisizim - Leninizm ve bilmem ne le beslenen gençler, Türk milliyetçiliğinin yiğit ülkücüleri dışında, biraz da büyüklerinin tutumuna özenerek, ders çalışmayı kınar; hattâ, bir burjuva gayreti sayarak, ayıplarlar! Hiçbir inceleme yapmamalarına rağmen, memleketin ını bildiklerine inandırılmışlardır. Hükümlerinin doğruluğundan asla şüphe etmezler. Kitap demokrasisine de, alaylı alaylı dudak bükerler!

Aslında, çağdaş ilimlerin hangi sonuçlara ulaştığından haberleri yoktur ki, başkalarına öğretebilsinler. Zengin kaynaklara dayanan bir ideolojinin propagandacılığı daha çok işlerine gelir!

Türk milliyetçiliğini: tan ibaret gösterenlerin, ayrı bir dünya görüşü ve yüce bir ülkü olduğu şuuruna eremiyenlerin milliyetçi cephede yerleri yoktur!

Yüreğinizdeki millet sevgisini, imkân buldukça, önünüze dikilenlere de açınız! Türk ordusunu, kuvvetinden çekindiğiniz için değil, milliyetçilik öyle emrettiği için seviniz. Onlar da sizi sevmeğe başlayacak ve millî hâkimiyeti temsil hakkında doğan gücünüze, şaşmaz bir sevgi göstermeyi öğreneceklerdir.

Türk milletini sevmekte birleşenler; birbirlerini sevmekte birleşmeğe de mecburlardır. Aksi takdirde millet sevgileri, kimsenin inanmıyacağı boş bir laftan ibaret kalır.

Milletinize, bazı sahalarda belli kuvvetlerden izin istemeğe mecbur kalsanız bile, hizmet etmeğe devam ediniz. Sabretmesini bilirseniz, hâkimiyeti a çevirebilir, millî iradenin gücünü yüz yıllardır özlenen seviyeye çıkarabilirsiniz. Yeter ki, daha çok çalışın. Milliyetçiliğinizin inkâr edilemez örneklerini bol bol sunun. Milletin dertlerine çâre arayın. Gayretleriniz menfaatlarınızın korunmasına değil, milletimizin refah ve saadetine dönük olsun.

Onbirinci yüzyılda Selçuk Oğullarının buyruğunda toplanan Oğuzlar, yine Batıya akın etmektedirler. Başka bir yöne gitmeleri zaten çok güçtü, hem de yanlıştı. Doğu cihetini Karahanlılar bekliyordu, Güney yollarını da Gazneliler kesmişlerdi.

(ABD'nin) Tarihimizi bilmediklerinin, milletimizi tanıyamadıklarının ifadesidir. Ne sağlıyacaklarını sanıyorlar? Aman mı dileyeceğiz? Biz ettik siz etmeyin mi diyeceğiz? Kıbrıs'taki haklarımızdan vaz mı geçeceğiz? Mazlum milletdaşlarımızı, Rum barbarlarına peşkeş mi çekeceğiz? Sayın kongre üyeleri eğer böyle düşünüyorlarsa, yanıldıklarını en kısa zamanda göreceklerdir. Hattâ nın ne dönüşmesi, Kıbrıs'ın tamamen alınması ile mümkündür. Amerikalı dayılarının kararı yüzünden Rum saldırılarının artması ve bizim yönümüzden son bir ders vermenin, açıkçası fetihten başka bir çarenin kalmaması mümkündür!

Memleketimin selâmetini demokrasinin nimetlerinden; milletimin istiklâlini, hürriyetlerin hazzından ve iktidar koltuğunun sıcaklığından, bin kerre üstün tutarım.

Fikir ayrılıklarının düşmanlığa dönüşmesine izin verilmez! Milletin varlığını kıyamete değin sürdürmek ülküsü, cümle hakların üstünde kutsal bir vazifedir.

Türk soyunun koşması eğer daha önce değilse, Hunlar çağında başlamıştır ve bütün bir tarih boyunca, İkinci Viyana dönüşüne kadar hiç bitmemiştir.

Biz yeryüzündeki bütün Türklerin tek bir millet olduklarına inanıyoruz. Canımız öyle istediği için değil, millet adını verdiğimiz içtimaî birliklerin yapısı öyle emrettiği için.

Türkiye'nin esir milletler haftasına duyacağı ilgi hiç azalmamalı, her yıl biraz daha artmalı idi. Oysa, anlatılmasına sayfalarımızın yetmeyeceği kadar ince ve karışık hesaplardan ötürü, özellikle aydınlarımız, esir kardeşlerimizi hiçbir zaman hatırlamadılar, acılarının kırıntısını bile yüreklerinde duyamadılar. Ustaca hazırlanmış bir propaganda ile sahneye konan aşağılık bir oyun tutsak kardeşlerimizin sevilmesini bile suç saydırdı.

Sayın siyaset ustalarımızın, artık tamamen ezberledikleri kitap demokrasisini öğrenmelerinin vakti gelmiştir!

Sağcılık milliyetçiliğin şartı mıdır? Sağcılığı batıdan gelen mânâsı ile alırsak, hiç şüphesiz böyle bir şart yoktur. Ama biz, Töremize ve dinimize yerleşmiş, destanlarımıza girmiş bir kelimeyi Avrupalılar gibi anlamak zorunda değiliz. Bu konuda gerçeğe en yakın hüküm şudur: Her milliyetçi sağcıdır; ama, her sağcı milliyetçi değildir. Her komünistin solcu, fakat her solcunun komünist olmaması gibi.

Birbirimizi sevmemiz gerektiğinin yazılması kolaydır; fakat uygulanması güçtür. Yine de dünya nimetlerine erişmek hırsının kışkırttığı nefsimizi, yenmemizin yollarını aramalı, davranışlarımızın hesabını önce kendimize vermeliyiz. Kavganın devam etmemesi, millî birlik ve beraberlik şuurunun tam bir hâkimiyet kazanması milletimiz için bir varlık şartıdır.

Ve en önemlisi; Türk'ün varlık davası dışında kalan meseleler yüzünden - bugünkü gibi- sonunda uzlaşmak zorunda kalacağınız kuvvetlerle karşı karşıya gelmeyin. Amma, kim olursa olsun, millî varlığımızı tehlikeye atan bir davada çatışırsanız, işte o vakit asla geri dönmeyin. Bugün iradenizi önlemek isteyen kimselere güceneceksiniz, yalnız, katiyen husumet duymayacaksınız. Çünkü onlar da, nihayet, bu aziz toprakların çocuklarıdır. Hata edebilirler. Sizin de çok hatalarınız olmuştur.

Savaşın ayrıntıları ve sonucu konusunda, 900 yıldır yazılara katacak bir sözümüz yoktur. Bozkır taktiği bilmem kaçıncı defa yine kazanmış; düşman, o sahte geri çekilmeye yine aldanmıştır. Yalnız Sultanla ilgili bir sahne var ki, hiç unutulmasın: Alp Arslan, sıradan bir er gibi, vecd içinde döğüşmekte, kendini hiç kollamamaktadır. Yanında Ay-Tekin, dayanamıyor, atından inip yer öpüyor Gazi ve şehit Alp Arslan'ın cevabı:

Millet, hareket edebilen bir kitledir. Oysa toprak hareketsizdir. Bir millet, şartlar zorlayınca, dünya üzerindeki yerini değiştirebilir, ama vatanın yer değiştirmesi mümkün değildir.

Savaşın ayrıntıları ve sonucu konusunda, 900 yıldır yazılara katacak bir sözümüz yoktur. Bozkır taktiği bilmem kaçıncı defa yine kazanmış; düşman, o sahte geri çekilmeye yine aldanmıştır. Yalnız Sultanla ilgili bir sahne var ki, hiç unutulmasın: Alp Arslan, sıradan bir er gibi, vecd içinde döğüşmekte, kendini hiç kollamamaktadır. Yanında Ay-Tekin, dayanamıyor, atından inip yer öpüyor Gazi ve şehit Alp Arslan'ın cevabı: DEVLET, S:269

Milletler, meydana geliş dönemlerinde belli bir ırk temeline dayanmalarına rağmen, başlangıçtaki ırk birliğini koruyabilmişler midir? Kesin bir hükme varmanın yanlış ve sakıncalı tarafları olacağını hiç unutmamakla beraber, tarihin öğrettiklerine bakarak, şunu söylemek gerçeğe en ziyade yaklaşan bir görüştür: Millet hayatının özellikleri başlangıçtaki ırk birliğinin korunmasına, hele tam bir saflıkla korunmasına imkân vermez. Şu veya bu ölçüde bir karışma önlenemez. Çünkü her millet, tarih sahnesine çıkmasından itibaren, yakın komşularından başlayarak, birçok milletle ilgi kurar.

Tarihe bakınız, artık yalnız adlarını hatırladığımız milletleri düşününüz. Hepsinin içlerinden yıkıldığını, önce birbirleriyle dövüşmeye başladıklarını, nihayet düşmanlarına yem olduklarını göreceksiniz. Buna karşılık, bugün izahında bile güçlük çektiğimiz büyük başarıların sahipleri, diğer üstünlüklerinden daha çok, birbirlerini sevmenin muhteşem gücünden yararlanmışlardır.

Büyük milletlerin tarihinde, olağanüstü durumlarda, bazı şartların zorlaması yüzünden, tam bir duygu ve düşünce birliğinin hüküm sürdüğü zamanlar vardır.

Esir Türklerle ilgilenmenin tek yolu bazı aptalların sandığı gibi, sömürgeci kuvvetlerle savaşmak değildir. Çağımız dünyasında hak aramanın başka yolları da vardır. Sadece birleşmiş Milletler Anayasası ve İnsan Hakları Beyannamesi hükümlerinin uygulanmasına çalışmak bile büyük bir hizmettir. Günümüzde hiç bir kanun bir devlete, vatandaşını ezmek yetkisini vermemiştir. Esir milletdaşlarımızın acılarını paylaşmak, şikâyetlerinin duyurulmasına aracı olmak hepimizin boynuna borçtur. Ayrıca böyle bir çalışma, insanlığın tam bir barış dönemine geçmesi gerçekten isteniyorsa, son derece faydalıdır.

Türkiye Cumhuriyetinin temel dünya görüşüne, Anayasamız ve yürürlükteki diğer kanunlar tarafından benimsenmiş eğitim ilkelerine göre bir öğretmenin, milliyetçilik yüzünden suçlanmasına imkân yoktur. Daha açık bir söyleyişle milliyetçi olmak; bir mecburiyettir. Milliyetçiliğe aykırı görüşleri öğrencilerin körpe beyinlerine aşılamak, meslekten atılmayı gerektiren ağır bir suçtur.

Milliyetçilik; en geniş manâda bir dünya görüşü, daha dar bir mânâda ideolojidir. Bir insanın milliyetçi olması için başka bir dünya görüşüne ve ideolojiye bağlanmaması şarttır. gibi sözler; bazı kere koyu bir cahillik belirtisi, çoğu zaman da milliyetçiliğe, cemiyet tarafından tanınan yüksek değeri, diğer bir ideoloji hesabına sömürmek isteğidir. Milliyetçilik yardıma muhtaç değildir; beşer nizamı ve içtimaî birliklerle ilgili dünya görüşleri ve ideolojilerin, kuyruğu durumuna sokulamaz; hele hiçbirinin gerisine atılamaz!

Sayısız denemelerle anlaşılmıştır ki, bir milletin bütün fertlerini aynı şekilde düşündürmek asla mümkün değildir. Fikir ayrılıklarına, sadece münakaşa etmek hakkı tanınır. Hiç kimse, kendisiden ayrı bir görüşe inandığı için bir başkasının yaşamak hakkını tehdit edemez. Yeter ki, değişik fikirler arasında milletin varlığına kasdedenler bulunmasın.

Milletimizin vatan sevgisi öylesine büyüktür ki, yabancıları bile hayranlığa düşürür. Edebiyatımız, âdeta vatan kokar. Hele Namık Kemal'le başlayan vatancılığın hızı, günümüze kadar kesilmemiştir. Vatan sevgisi üstüne yazılan şiirleri toplamak isterseniz, öylesine çoktur ki, gücünüz yetmez. Kısacası, vatan edebiyatımız zengindir. Uzun söze ne hacet, Hadîs buyruğu yetmez mi?

Alp Arslan Başbuğ'un tutumunda ve sözlerinde bizler için çok ibret vardır. Ne buyurmuştu:

Hepimizin bildiği, yine de çoğumuzun unutur göründüğü bir gerçeği hatırlatmanın tam zamanıdır. Milletimizin düşmanları, hem sayıca çokturlar, hem de güçlüdürler. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı düşünürken, aklımızdan hiç çıkmaması gerektiği halde, düşmanlarımızın varlığını ve gücünü hesaba katmıyor gibiyiz. Unuttuklarımız arasında varlığımızın başlıca şartı saydığımız en başta geliyor.

Türk milletinin unutulmaz özelliği güçlüklerin her türlüsüne alışık olmasıdır; hele yalnız bırakıldığı zamanlar, bir granit sağlamlığı içinde kenetlenmeyi bilmesidir. Millî mücadeleyi hangi şartlar altında kazandığımızı, biraz zahmet buyururlarsa sayın (ABD) kongre üyeleri de öğrenebilirler. Üç-beş satılmış bir tarafa bırakılırsa o yiğitlerin torunları olduğumuzun hatırlanmasında sayısız faydalar vardır.

Ve elbette öyle bir gün gelecektir ki;

Yorumlar 2 Adet

Perihan

Fikret KOÇER

Allah rahmet eylesin.Gerçek bir milliyetci, vatan sevdalısı bir Türk aydınıydı.

Perihan

Cemìl çaglıyan

Allah rahmet eylesin mekanı cennet eylesin yigit insan

Yorum Yaz

söz kimin Alfabetik Liste