Bu sayfada modern dünya edebiyatının ikonik ve özgün yazarlarından Franz Kafka ait 129 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Franz Kafka kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Franz Kafka mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.
Bu sayfada Franz Kafka hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Franz Kafka sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.
Fɾanz Kafka, Almanca konuşan Bohemyalı Yahudi ɾoman ve hikâye yazaɾıdıɾ.
20. yüzyıl edebiyatının en önemli figüɾleɾinden biɾi olaɾak kabul edilmektediɾ. Geɾçekçilik unsuɾlaɾını ve fantastik unsuɾlaɾı biɾleştiɾen eseɾleɾi tipik olaɾak tuhaf veya süɾɾealist ön yaɾgılaɾla ve anlaşılmaz sosyal-büɾokɾatik güçleɾle kaɾşı kaɾşıya kalan izole kahɾamanlaɾa sahiptiɾ ve yabancılaşma, vaɾoluşsal kaygı, suçluluk ve saçmalık temalaɾını keşfetme olaɾak yoɾumlanmıştıɾ. "Die Veɾwandlung" ("Dönüşüm"), Deɾ Pɾocess (Dava) ve Das Schloss (Şato) en bilinen eseɾleɾidiɾ. "Kafkaesk" teɾimi, Kafka'nın yazdıklaɾındaki gibi duɾumlaɾı tanımlamak için üɾetilmiştiɾ.
Kafka, Bohemya Kɾallığı'nın başkenti ve daha sonɾa Avustuɾya-Macaɾistan İmpaɾatoɾluğu'nun ve günümüzdeyse Çek Cumhuɾiyeti'nin biɾ paɾçası olan Pɾag'da oɾta sınıf, Almanca konuşan Yahudi biɾ ailede dünyaya geldi. Avukatlık eğitimi aldı ve hukuk eğitimini tamamladıktan sonɾa biɾ sigoɾta şiɾketinde çalıştı. Bu duɾum onu, boş zamanlaɾında yazı yazmaya sevk etti. Kafka, yaşamı boyunca babası da dahil olmak üzeɾe geɾgin ve ɾesmî biɾ ilişki yaşadığı ailesine ve yakın aɾkadaşlaɾına yüzleɾce mektup yazdı. Biɾçok kez nişanlanmasına ɾağmen hiç evlenmedi ve 1924'te 40 yaşındayken tübeɾkülozdan öldü.
Aşağıdaki Franz Kafka sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Franz Kafka sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.
Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyende ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken, seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?
Seni anlamsız özlüyorum; korkunç, derinden ve sonsuz.
Başkalarının düşüncelerini sınamadan benimseme.
Sinirlenmeyin, sizi ilgilendirmeyen şeylere niye sinirleniyorsunuz ki?
Ne söyleyeceğim belli de, nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.
Öyle zaman olur ki, odada yalnızken bile 'yok oluverir' insan, bunun nedenleri çoktur, kişi yaşarken bile ölebilir.
Üzüntü demek, gece gündüz, uykuda olsun, uyanık olsun, bedenine saplanmış bir oku taşımak demek.
Mesela neden senin odanda duran, sen sandalyen de ya da çalışma masanda otururken, uzanırken, ya da uyurken, seni bütünüyle gören mutlu bir dolap değilim? Neden değilim?
Şimdi ve bundan sonra, sana ve kendime itiraf etmekte hala fazlasıyla zorlandığım bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim.
Erkeğin kadına ve kadının erkeğe verebileceği en büyük söz, çocuklara gülümseyerek söylemeye özen gösterilen şu derin cümledir: senden vazgeçmem.
Eğer mutluluktan ölünüyorsa, bu benim başıma gelmeli.
İnsan yalnızca biraz sevinçli olduğu zaman gevezelik eder.
Her şey abartı, yalnızca özlem gerçek, o abartılamaz.
Erken kalkmak, diye düşündü, insanı bir hayli aptallaştırıyor. İnsan uykusunu iyi almalı.
İnsan her şeyi fırlatmak, eve gidip yatmak ve hiçbir şey duymamak istiyor.
Dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş, insanlarmış.
Dışarıya kapanmak esasen içeriye açılmaktır. Huzur mu istiyorsun az eşya, az insan.
İçinde bulunduğum durumu kimseye anlatamam, sen de anlamazsın. Ben bile anlamıyorum ki başkasına nasıl anlatırım!
Dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş, insanlarmış.
Dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş, insanlarmış.
Dayanılmaz olan aslında yaşam değilmiş, insanlarmış.
Ah! Milena, bu sessiz geceler insanı boş hayallere sürüklüyor, aslında yok etmek istediğim mutluluklar değil, acılarım.
Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz.
Milena, yardım et bana. Söyleyebildiklerimden daha fazlasını anla.
Gel artık! Sen olmayınca yanımda, korku başkaldırıyor bütün gece.
Ve sen gelmiyorsun, çünkü gelmeye kendin ihtiyaç duyana kadar bekliyorsun.
Benim yalnızlığım insanlarla dolu.
Uyudum, uyandım, uyudum, uyandım; kepaze bir yaşam.
Ve sen gelmiyorsun, çünkü gelmeye kendin ihtiyaç duyana kadar bekliyorsun.
Beni hayal kırıklığına uğratan, kendimden başkası değil.
Gürültüden kalabalıktan uzak, karanlığımda kendi başıma kalmak istiyorum.
Yaşamın bana verdiği iki ders, çevreni gittikçe daralt, gereksiz kalabalıkların seni üzmesine izin verme.
Abartıyorum çünkü anlaşılmak istiyorum.
Uykusuzluk, neredeyse tam bir uykusuzluk; sanki içime iğrenç bir nesne kazınıyormuş gibi düşlerin verdiği acı.
Kesin bir noktadan sonra bir dönüş yolu yoktur. İşte orası sonuna kadar erişmeniz gereken yerdir.
İtiraf etmeliyim ki bu, anlamsız bir umut. Ama benim tek umudum.
İnsanı ısıran ve sokan kitaplar okumalıyız. Okuduğumuz kitap bir yumruk indirerek bizi uyandırmıyorsa ne işe yarar?
Sustukça birikiyor içimdeki kelimeler çığlık çığlığa söyleyemediklerim.
Her zaman sevdiklerinizle yürüyün, yanınızda olmasalar bile.
İçi insanlarla dolu büyük evler var karşıda, gene de tek odada bir başına olmak, bir evde yalnız yaşamak, yaşamın en önemli yanı, daha doğrusu: kimi zaman yalnız kalabilmek mutluluğun ilk koşulu.
Bir hedef var, ama yol yok; bizim yol dediğimiz şey, bir duraksamadır.
Bana öyle geliyor ki sen de beni seviyorsun, ya da bana öyle geliyor.
Bu dünya için koşumlarını takınman gülünç.
İnsan aynı anda iki şey olabilir: Dostunun güzel bir rüyası ve kendi korkunç gerçekliği.
Önceleri sorularıma neden cevap alamadığımı anlayamıyordum, şimdiyse soru sorabileceğime nasıl inanabildiğimi anlayamıyorum. ama gerçekte inanmıyordum ki, soruyorum sadece.
Kötü'ye bir kere kapılarını açmaya gör, kendisine inanılmasını beklemez artık.
Belirli bir noktadan sonra geri dönüş yoktur. Bu noktaya erişmek de gerekir.
Yasama başladığın anda iki görev; sınırlarını her an daraltmak ve bu sınırları aştığın anlarda da gizlenmeyi başarıp başaramadığını her an sorgulamak.
Odandan çıkman gerekmez, masanda oturmaya devam et ve dinle.. Dinleme bile, sadece bekle..bekleme bile, gerçekten sakin ve yalnız ol. Dünya özgürce sunacaktır kendini sana..maskesinden sıyrılmak için başka seçeneği yok, huşu içinde yuvarlanacaktır ayaklarının dibine.
Nasıl yaşanırsa, öyle olunur.
Keşke görebilseler içimi. Anlatabilsem inanırlar mı?
Önümde dursan ve bana baksan; içimdeki acılar hakkında ne bilebilirsin ki; ben seninkiler hakkında ne bilebilirim ki? Ve ayaklarına kapanıp ağlasam ve anlatsam; sana cehennemin sıcak ve korkunç olduğunu anlatsalar; benim hakkımda cehenneme ilişkin bildiklerinden daha fazla bilecek misin? Bu yüzden bile biz insanlar cehennemin kapısının önündeymişiz gibi birbirimizin karşısında o kadar saygılı, o kadar düşünceli, o kadar sevgiyle durmamız gerek.
Düz bir yolda yürüyor olsaydın, tüm ilerleme isteğine rağmen hala gerisin geriye gitseydin, o zaman bu çaresiz bir durum olurdu; ama sen dik, senin de aşağıdan gördüğün gibi dik bir yamacı tırmandığına göre, adımlarının geriye doğru kayması, bulunduğun yerin durumundan ileri gelebilir, o zaman da umutsuzluğa kapılmana gerek yoktur.
Bir merdivenin üzerine basılmaktan yeterince çukurlaşmamış basamağı, basamağın kendi açısından, işsiz çakılmış bir tahta parçasıdır yalnız.
Giyotin gibi bir inanç. Onun kadar ağır, onun kadar hafif.
Dalgaların bir su damlasını kaldırıp kıyıya atması, denizdeki ezeli dalgalanma olayını asla engellemez; hatta denizdeki dalgalanma, kıyıya atılan damlaya borçludur varlığını.
Her şey bir aldatmacadır: en az yanılmaya bakmak, normal ölçüler içinde kalmak, en aşırının peşinden gitmek.
Kendimden başka hiçbir eksiğim yok..
İnsanoğlu elindeki hiçbir şeyin değerini bilmeyen biri bence.
Beyinlerimiz savaşsın isterdim, Ama görüyorum ki silahsızsınız bayım.
İyi, bir bakıma rahatsızlık vericidir.
Kargalar, tek bir karganın gökyüzünü yok edebileceğini iddia eder. Buna hiç şüphe yoktur; ama bu gökyüzü ile ilgili hiçbir şey ifade etmez; çünkü gökyüzü basit anlamıyla şu demektir : Kargaların yokluğu.
Gerçek bölünemez, bu yüzden kendini tanıyamaz; her kim onu tanımak isterse bir yalan olmak zorundadır.
Bir topluluğu kontrol etmek, bireyi kontrol etmekten kolaydır. Bir topluluğun ortak bir amacı vardır. Bireyin amacı ise her zaman için şaibelidir.
Ve sana hitap ederken her şeyi unutuyorum.
Aylar sonra ilk defa gözlerim bir işe yarayacak seni görerek.
Kişi, sorabilmek için okumalıdır.
İyiler uygun adım yürür. İyilerin varlığından habersiz olan başkaları onların çevresinde dans eder, zamanın oyununu oynarlar.
Sen olmayınca geceler boyu sabahlara kadar yanımdaki hayalinle boğuşmakla geçiyor ömrüm.
Yorgunum, hiçbir şey bilmiyorum; tek istediğim, yüzümü kucağına koymak, başımın üzerinde dolaşan elini hissetmek ve sonsuza dek öyle kalmak
Yılanın aracılığı gerekliydi: kötü, insanı ayartabilir; ama insan olamaz.
Kötünün elindeki en ayartıcı silah, savaşa çağrıdır.
Yazılı ya da kulaktan kulağa aktarılmış olsun, dünya tarihi, bizi çoğunlukla bütünüyle yanıltır; ama insanoğlunun sezgi gücü, çoğunlukla yanlış yönlendirse de, yine de insana kılavuzluk ediyor, kimseyi yüzüstü bırakmıyor.
Kendini insanlığa bakarak sina. Şüphe edeni şüpheye, inananı inanca götürür bu.
Sessizlik, yalnızca mutsuzluğun birikimidir.
Sonbaharda bir yol gibi: temiz pak süpürüyorsun, sonra yol bir kez daha kurumuş yapraklarla örtülüyor.
Seçim diye bir şey yoktur! çünkü siz onları seçmiyorsunuz; onlar kendilerini size seçtiriyorlar!
Konuşmak, nasıl oluyor da benim dışımda herkesin hoşuna gidiyor?
Ama bütün dumanların altında ateş vardır.
Bir kitap, içimizdeki dönmüş denize inen balta gibi olmalı.
İnsan, içinde yok edilemez bir şeyin varlığından sürekli emin olmadan yaşayamaz; ancak gerek bu yok edilemez şey gerekse de bu güven kendisinden daima gizli olabilir. Bu sürekli gizliliğin kendini açığa vurma yollarından biri, kişisel bir tanrıya inançta kendini gösterir.
Evrende tesadüf yoktur; tesadüf bizim kafamızın içindedir.
Kötü'ye bir kere kapılarını açmaya gör, kendisine inanılmasını beklemez artık.
Kargalar, bir tek karganın göğü yok edebileceğini ileri sürer. Ona kuşku yok; ama göklerin kulağı duymaz böyle bir savı, çünkü gökler kargaların yokluğu demektir.
İnsanlarla iç içe olmak, insanı kendini gözlemlemeye götürür.
İnsanlar sabırsız oldukları için cennetten kovuldular, tembel oldukları için geri dönemiyorlar.
Sonsuzdur yol, ne kısaltılacak ne de eklenecek bir şey vardır, ama yine de herkes kendi çocuksu karışını tutar yolun üstüne. Gerçekten de bu bir karışlık yolu gitmen gerekir, bu senden esirgenmez.
Kapımın eşiğinden atılan mektuplarının üzerinden atlıyorum her gün. Açmıyorum, okumuyorum. Daha fazla özleyeyim diye..
Bastığın yerin iki ayağının kapladığından daha büyük olamayacağını anlamak ne büyük bir mutluluktur.
Şimdi, bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim.
Doğru yol gergin bir ip boyunca gider; yükseğe değil de, hemen yerin üzerine gerilmiştir bu ip. Üzerinde yürünmek değil de insani çelmelemek içindir sanki.
Din fedaileri bedeni küçümsemez, çarmıha gererek yüceltirler onu; bu açıdan düşmanlarıyla aynı görüştedirler.
Bence istediğin zaman yalnız kalabilmek mutluluğun en önemli nedenlerinden biridir.
Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında.
Aylaklık bütün kötülüklerin kaynağı, bütün erdemlerin tacidir.
Tinsel bir dünyadan başka bir şeyin bulunmadığı gerçeği elimizden umuduzu alır, ama bize bir kesinlik bağışlar.
Off, dedi fare. dünya da günden güne daralıyor. ilkin bir genişti ki, korktum, kostüm ileri, uzakta sağlı sollu duvarları görür görmez dünyalar benim oldu. ama bu uzun duvarlar da öyle çabuk birbirlerine doğru ilerliyorlar ki, en son odadayım işte; orada, kö
Kendini sonsuz küçültmek ya da sonsuz küçük olmak. birincisi mükemmelik yani eylemsizliktir; ikincisi başlangıç yani eylemdir.
İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için cennet'ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama belki de belli başlı sadece bir günahları var: sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından otur geri dönemiyorlar.
Sonsuzluk yolunda nasıl böylesine kolayca ilerleyebildiğine hayret eden birisi vardı; gerçekte hızla bayır aşağı yuvarlanıyordu.
Yılanın aracılığı gerekliydi: Kötü, insanı ayartabilir, ama insan olamaz.
Din fedaileri bedeni küçümsemez, çarmıha gererek yüceltirler onu; bu açıdan düşmanlarıyla aynı görüştedirler.
Sonsuzluk olsam bile kendimin içinde çok darım.
Yaşamanın başlangıcında iki ödev: Çevreyi gittikçe daraltmak ve kendini bu çevre dışında bir yerde saklı tutup tutmadığını aralıksız denetlemek.
Kötü'nün ondan bir şeyler gizleyebileceğinize inanmanızı sağlamasına izin vermeyin.
En kötüsü de, sahip olamadığın şeylere ait olmandır.
Bürokrat için insanca ilişkiler değil, yalnızca nesne ilişkileri vardır. İnsan evrağa dönüşür. Evrağa verilen sayı ile belirgin kılınan, ölmüş bir varlık olarak evrağın akışına girer. Bu varlık, şahsen çağrıldığı zaman bile bir kişi değil, yalnızca 'olay'dir. 'Konu' ile ilgili olmayan ne varsa akıp gitmiştir. Resmi dairelerin koridorları aşağılanma kokar. Sigara içmek kesinlikle yasaktır. Bu yasağın kapsamına soluk almak da girer. Buna karşılık yürek çarpıntısına izin vardır, dahası çarpıntı olması istenen bir şeydir. Her türlü ümit uçup gider. Kapıdan kapıya gönderilen kişiye suçluluk duygusu aşılanır. Buraya giren, yalnızca bir vizite kağıdı ya da pasaportunun uzatılmasını istese bile kendini suçlu duyumsar. En iyi olasılıkla bir dilek sahibidir, aslında ise suçludur.
Gerçek bölünemez, bu yüzden kendini tanıyamaz; her kim onu tanımak isterse bir yalan olmak zorundadır.
Kötü'nün elindeki en ayartıcı silah, savaşa çağrıdır. Kadınlarla yapılan savaşa benzer ki sonu yatakta biter.
Gerçek düşmandan sınırsız bir cesaret akar içinize.
Ev halkını koruyan tanrıya inanmaktan daha keyif veren ne olabilir!
Kıyamet günü'nü böyle adlandırmamızın nedeni ancak bizim zaman kavramımızdandır; aslında o bir tür sıkıyönetim mahkemesidir.
Üzüntü, özlem, yasama olan bu bağlılığımla nasıl çıldırmıyorum daha? Çok yalnızım, dilsizlerin yalnızlığına benziyor yalnızlığım, onun için hoş görün bu gevezeliğimi, dinleyecek birini bulunca boşalttım içimi, susamazdım daha.
Dünyadaki uyumsuzluk, şükür ki, sadece sayısal bir uyumsuzluğa benziyor.
Eğer okuduğumuz bir kitap bizi kafamıza vurulan bir darbe gibi sarsmıyorsa, niye okumaya zahmet edelim ki?
Oysa ben bütün vaktimi, bütün vaktimden daha çoğunu, yeryüzünün bütün vakitlerini sana ayırmak istiyorum.
Belki bir şeylere sahipsin, ama kendi varlığın yok savına verdiği cevap, bir titreme ve yürek çarpıntısı oldu sadece.
Sanatımız, gözümüzün gerçek'le kamaşmasıdır. geri geri kaçan ucube maskelere vuran ışıktır gerçek, başka bir şey değil.
Bir elmanın birbirinden farklı görünüşleri olabilir : masanın üstündeki elmayı bir an olsun görebilmek için boynunu uzatan çocuğun görüşü ve bir de, elmayı alıp yanındaki arkadaşına rahatça veren evin efendisinin görüşü.
Dünyayla arandaki savaşımda, dünyanın yanında ol.
Bilgeliğin başladığına ilk işaret, ölmek isteğidir. Bu yaşam dayanılmaz görünür, bir başkası ise erişilmez. İnsan ölmek istediği için utanmaz artık; nefret ettiği eski hücresinden alınıp ilk işi nefret etmeyi öğrenmek olacağı yeni hücresine konulmak için yalvarıp yakarır. Bunda belirli bir inancın kalıntısı da etkilidir; taşınma sırasında efendi koridorda görünecek, tutukluya şöyle bir bakacak ve diyecektir ki: "bu adamın yeniden hücreye kapatılmasına gerek yok. O bana geliyor artık.
Duvar kendisine çakılmak üzere olan civinin ucunu nasıl hissederse, o da şakağında öyle hissetti. Dolayısıyla hissetmedi.
Seninle dünya arasındaki bir kavgada dünya üzerine bahse gir.
Aylar sonra ilk defa gözlerim bir işe yarayacak, seni görerek.
Sıradan insanlar yaşamın gizlerinin kendilerine kapanmasına göz yumarlar, bunu yanında az sayıda bir kesim insan yaşamının gizemini ortaya çıkarmak için kendi içinde yoğun mücadelelere girişir. Bu bazen sanatın etkisiyle gerçekleşirdi özellikle edebiyat sanatının etkisiyle. Edebiyat, tutkuları ve beyni beraberce en yoğun şekilde inceleyebilen sanat dalıydı.
Kim terkedilmiş bir hayat yaşar, ama yine de bazen insanlar arasına karışmak isteğini duyarsa, kim günün değişik zamanlarını, havadaki, iş durumundaki vb. Değişiklikleri dikkate alarak tutunabileceği bir insan kolu görmek isterse, sokağa bakan bir pencere olmadan uzun süre yapamaz.
İnsanların tüm kusurları sabırsızlık, yaptıkları işte yönteme vaktinden önce son veriş ve sözde bir sorunu, sözde bir çıt içine almaktır.
Bir kafes, kuş aramaya çıkmış.
Sen ödevsin. Ama görünürde öğrenci yok.
Burası çok ıssız, henüz yorum yazılmamış.
İlk yorum yazan sen ol!