Bu sayfada Portekizli şair, yazar Fernando Pessoa ait 58 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Fernando Pessoa kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Fernando Pessoa mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.
Bu sayfada Fernando Pessoa hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Fernando Pessoa sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.
Fernando Pessoa, Portekizli şair ve yazardır.
20. yüzyılın en önemli edebiyatçılarından biri olarak kabul edilir ve modernist edebiyatın önemli temsilcilerinden biri olarak anılır. Fernando Pessoa, hayatı boyunca farklı imzalar altında yazan çoklu kişilikli bir yazardır ve bu yönüyle edebi dünyada benzersiz bir konuma sahiptir.
Fernando Pessoa, çocukluk döneminden itibaren yazmaya ilgi duydu ve 7 yaşında ilk şiirini yazdığı bilinmektedir. Daha sonra şiir, deneme, eleştiri ve tiyatro alanlarında da eserler vermiştir. Fernando Pessoa, ölümünden sonra bile edebi dünyada keşfedilen ve değeri anlaşılan bir yazardır.
Fernando Pessoa'nın en ünlü eseri, heteronimler adı verilen ve farklı kişiliklerde yaratılmış olan yazar kimliklerinin ürettiği şiir ve yazılarla meydana gelen The Book of Disquiet adlı yapıttır. Bu eser, Fernando Pessoa'nın ortaya koyduğu farklı kimlikler aracılığıyla hayatın anlamı, varoluş, insan doğası ve yalnızlık gibi derin konuları ele alan birçok düşünceli ve lirik metni içerir.
Bunun yanı sıra, Mensagem adlı şiir kitabı, Fernando Pessoa'nın en önemli şiir eserlerinden biridir ve Portekiz milliyetçiliği ve tarihine duyduğu ilgiyi yansıtır.
Ayrıca, The Book of Disquiet dışında da, Alberto Caeiro, Álvaro de Campos, Ricardo Reis gibi heteronimlerle yazdığı şiirler ve Bernardo Soares takma adı altında denemeler ve günlükler yazmıştır. Her biri farklı bir üslup ve bakış açısına sahip olan bu heteronimler, Fernando Pessoa'nın edebi dehasını ve derinliğini ortaya koymaktadır.
Aşağıdaki Fernando Pessoa sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Fernando Pessoa sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.
Kuş, ayaklarını yere sağlam basarak havalanır.
Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.
Bütün hayata karşı bir mide bulantısıyla uyandım. Yaşamak zorunda olmanın dehşeti yataktan benimle birlikte kalktı. Her şey gözüme boş göründü bir an ve içimden buz gibi bir ses, hiç bir derdin çaresi yoktur, dedi.
Kalp düşünebilseydi eğer, atmaktan vazgeçerdi.
Kalp düşünebilseydi eğer, atmaktan vazgeçerdi.
Her şey ilgimi çeker, ama hiçbir şey beni avucunda tutamaz.
Vicdan azabı değil, bilinç azabı çekiyorum.
Kalp düşünebilseydi eğer, atmaktan vazgeçerdi.
Ruhunun üşüdüğünü hisseden insan artık bir daha bunu unutamaz.
Her şeyden aldığım zevki yitiriyorum; her şeyi zevksiz bulma zevkim de dahil.
Hiç olmazsa kendimi bir şeye adaya bilseydim bir ideal ya da bir kanarya, bir köpek, bir kadın hatta tarihsel bir araştırma, gereksiz bir dil bilgisi probleminin imkansız çözümü. Belki o zaman mutlu olurdum. Bu hiçler benim için bir şey olurdu.
Bir insanın gerçek boyu, görüp yaşadıkları kadardır.
Bir insanın aklının biraz kıt olduğunu, en iyi, başkalarına zarar vermeden espri yapamamasından anlarsınız.
Yalnızca iki tarih konmalı: doğum günümle ölüm günüm, Bu ikisi arasındaki bütün günler benimdir.
Çaba sarf etmek bir suçtur, çünkü her eylemle bir düş ölür.
Yaşamak, bir başkası olmaktır. Ve insan bugün, dün hissettiği gibi hissediyorsa, hissetmek olanaksızdır. Dün hissedileni bugün de hissetmek, hissetmek değil, dün hissedilmiş olanı bugün de anımsamaktır yalnızca. Artık yok olmuş olan dünkü hayatın canlı cesedi olmaktır.
Deliler, kendilerine acı veren şeye teslim olmuşlardır.
İyi bir düşçü asla uyanmaz.
İyi bir düşçü asla uyanmaz.
Biz aslında insanları sevmeyiz. Sevdiğimiz, bir insan hakkında oluşturduğumuz fikirdir.
Her yağmur damlasıyla doğada ağlayan, ıskalanmış hayatımdır... Günün hüznünü boş yere toprağa akıtan damla damla, sağanak sağanak yağmurda bendeki belirsizlikten bir şeyler var.
Ruhumun olanca özgürlüğüyle bakıyorum uzaktaki o vapura ve yavaşca bir dümen dönmeye başlıyor içimde.
Kalbimde sıkıntılı bir huzur var ve dinginliğim tamamen kaderime razı olmamdan kaynaklanıyor.
Müziğin ya da düşün hafif bir soluğu, ne olursa olsun, yeter ki öyle ya da böyle bir şey hissetmemizi sağlasın, ne olursa olsun, yeter ki bizi düşünmekten alıkoysun.
Öyleyse kim kurtaracak beni var olmaktan? Hayatımı toprağa veriyorum...
Hiç düşündün mü senin bana, benim sana nasıl da görünmez olduğumuzu? Hiç düşündün mü ne kadar cahiliyiz birbirimizin? Birbirimizi görmeden görüyoruz birbirimizi. Birbirimizi duyuyor ve sadece kendi içimizdeki sese kulak veriyoruz. Başkalarının kelimeleri kulaklarımızın hataları, aklımızın denizlerinde olan kazalardır. Ne kadar da güveniriz başkalarının kelimelerine yakıştırdığımız anlama!
Özgürlük, yalnız kalabilmeye denir. İnsanlardan uzaklaşabiliyorsan, onlara hiçbir muhtaçlığın, paraya ihtiyacın, sürüye uyma içgüdün, aşka, şana, şöhrete hevesin ya da merakın yoksa özgürsündür.
İçimin derinlerinde yığınla dostum var benim.
Deliler, kendilerine acı veren şeylere teslim olmuşlardır.
Hayatta gülünç, iğrenç ya da ağır zekalı görünmemize neden olan talihsiz olayları, kendi soğukkanlılığımızın ışığında , yolculuğun cilveleri olarak görmeliyiz. Şu dünyada hiçlikten hiçliğe ya da her şeyden her şeye giden biz yolcular gönüllü olalım ya da olmayalım, yolculuğun dertlerini , arabanın sarsılıp durmasını pek önemsememesi gereken , sıradan seferileriz. Bu düşünceyle avunuyorum , belki kendi kendimi avutuyorum, belki de gerçekten beni avutacak bir şey var bunda. Ama zaten, üzerinde fazla kafa yormazsam , aslı olmayan avuntu elle tutulur bir gerçeğe dönüşüyor.
Hayattan çok az şey istedim ama o, o kadarını bile esirgedi benden.
Hepimizin iki yaşamı var: bir tanesi gerçek olan, çocukluğumuzdan beri bir sis perdesinin arkasında düşünü kurduğumuz ve erişkin olarak da düşünü kurmayı sürdürdüğümüz; bir de yalancı olanı, başkaları ile paylaştığımız ve bir gün tabutta bitecek olan güncel, pratik yaşamımız.
İnsanın ilmi büyüktür; ama cahilliği sınırsızdır. Hiç bilmediği gökleri dikkatle inceler; bilmediği şeyleri derinleştirir, kelimelerin bile ne olduğunu bilmeden konuşur; böylece yaşar ve ne hayatın ne de ölümün ne olduğunu bilemeden ölür. Yürekler acısı.
Başka başka kişiler oldun sen,. Bütün başkaları oldun. Ama asla kimse olmadın.
Hayatla aramda ince bir cam var. Açıkça görmeme ve anlamama rağmen dokunamıyorum hayata.
Hayatta daima yalnız bir adamın düşü ol, bir aşığın sığınağı olma sakın.
Kalp düşünebilseydi, atmaktan vazgeçerdi.
Ruhum üşüyor; nasıl iyice örtünürüm bilmiyorum. Ruh üşümesine ne cüppe var ne palto. Ruhunun üşüdüğünü hisseden insan artık bir daha bunu unutamaz.
En çok anlamak yoruyor bizi. Yaşamak, düşünmemektir.
Her şey elimden kaçıyor, buharlaşıyor. Bütün hayatım, anılarım, hayal gücüm ve içerdikleri ve nihayet kişiliğim - her şey benden kaçıyor, her şey buharlaşıyor. Başkası olmuş olduğumu, başka hissettiğimi, başka düşündüğümü hissediyorum hep. Bir başka dekorda oynanan bir temsilmiş seyrettiğim. Ve kendi kendimi izlemişim.
Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum. Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben arasındaki boşluğum ben. Ya da o boşluğun yarısı, çünkü orada da hayat var. Sonunda ben oyum işte. Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda terliklerini sürüklemeye. Rahat bırak beni odamda tek başıma. Aşağılık bir yer bu dünya.
Hepimizin iki yaşamı var; sahici olanı çocukluğumuzda düşlediğimiz yaşam, sahte olanı başkalarıyla ortaklaşa yaşadığımız.
Nefret ettiğim iki şey arasında seçim yapmak zorundayım - ya aklımın tiksindiği düşleri seçeceğim ya da duyularımı dehşete düşüren eylemi; başka bir deyişle, hamurumda hissedemediğim eylem ya da şimdiye kadar hiç kimsenin mayasında olmayan düş. Sonuç olarak her ikisinden de nefret ettiğime göre tek çare seçim yapmamak, ama bazen ya düş kurmaya ya eyleme geçmeye mecbur kalıyorum ki, o zaman da ikisini birbirine karıştırıyorum.
Pek çok gemi, pek çok limana uğrar ama bir gemi bile yoktur ki, hayatın ıstıraplı olmadığı bir limana uğrasın.
Irmağın karşı kıyısı, karşıda bulunduğuna göre, asla bu taraftaki kıyı değil; çektiğim acıların tek nedeni de bu.
Tanımaya başlıyorum kendimi. Ben yokum. Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben arasındaki boşluğum ben. Ya da o boşluğun yarısı, çünkü orada da hayat var. Sonunda ben oyum işte. Işığı söndür, kapıyı kapa, son ver koridorda terliklerini sürüklemeye. Rahat bırak beni odamda tek başıma. Aşağılık bir yer bu dünya.
Aptallık içine karışmadıkça hiçbir zekice fikir genel kabul görmez.
Ne mutlu yaşamlarını kimseye emanet etmeyenlere.
Olmak istediğimle başkalarının gözündeki ben arasındaki boşluğum ben.
Hissetmek - ne renktir acaba ?
İhtiyaçlarını en aza indir ki, hiçbir konuda başkalarına bağımlı olmayasın.
Mutsuzluğunun farkında olmayan, kendini mutlu sanan insanları gördükçe ürperiyorum.
Var olmayan bir şehrin varoşlarıyım ben, yazılmamış bir kitabın gereksiz yere uzatılmış yorumuyum. Hiç kimseyim, hiç kimse. Ne hissetmeyi bilirim, ne düşünmeyi, ne istemeyi. Yazılacak bir romanın kahramanıyım, beni tamama erdirmeyi başaramamış bir varlığın düşleri arasında, hiç var olmadığım halde bin parçaya ayrılmış, havaya karışmış, salınıyorum.
Başkalarının sizin değerinize inandığına eminseniz, onlardan yana korkunuz olmaz.
Başkalarına hükmetmeye ihtiyaç duymak, onlara ihtiyaç duymak anlamına gelir.
Hayat onu ne hale getiriyorsak odur. Yolculuklar , yolcuların kendisidir. Gördüğümüz, gördüğümüzden değil, biz her neysek , ondan ibarettir.
Olduğum yerde olmayana, asla olamadığım şeye ait oldum hep. Ne kadar değersiz olursa olsun, ben olmamak kaydıyla her şeyi şiirsel buldum. Ben, bir tek hiçliği sevdim.
Sevilmek, gerçekten sevilmek nasıl büyük bir yorgunluktur! Başkasının heyecanlarının yükü haline gelmek nasıl bir yorgunluktur! Özgür olmayı, hep özgür olmayı istemiş bir insanı sorumluluk hamalına dönüştürmek: Bazı duygulara cevap vermek, mesafeli davranmama inceliğini göstermek, sırf başkaları kendimizi bir heyecan prensi yerine koyuyoruz, insan ruhunun varabileceğinin azamisini kabul etmek istemiyoruz sanmasınlar diye. Nasıl da yorucudur varlığımızın bir başkasının duygularıyla olan ilişkisinin esiri olduğunu hissetmek! Öyle ya da böyle, ister istemez bir şey hissetmek, gerçekte tam bir karşılık bile bulmaksızın, biraz da olsa sevmek zorunda olmak nasıl bir yorgunluktur!
Ölmeden önce okunması gereken, melankolinin zirvesi olan bir adamdır, adamım..