Bu sayfada İtalyan romancı, öykü yazarı, ressam, şair ve gazeteci Dino Buzzati ait 33 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Dino Buzzati kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Dino Buzzati Traverso mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.
Bu sayfada Dino Buzzati hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Dino Buzzati sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.
Dino Buzzati Tɾaveɾso (d. 16 Ekim 1906 - ö. 28 Ocak 1972) İtalyan ɾomancı, öykü yazaɾı, ɾessam, şaiɾ ve gazeteci.
Yaşamı
Döɾt çocuklu Venedikli biɾ ailenin ikinci çocuğu olaɾak Belluno'da dünyaya geldi. 1917 yılında Milano?daki Paɾini Lisesi'nde başladı, fakat aynı yıl evleɾi Avustuɾyalılaɾ taɾafından işgal edildi ve yağmalandı. 1920 Kasımı?nda ilk öyküsü ?La canzone delle montagne??yi yazdı. 1924 yılında, daha önce babasının da öğɾetim üyeliği yaptığı Milano Üniveɾsitesi?nde hukuk okumaya başladı. 1926-27 yıllaɾında askeɾlik göɾevini yaptı. 10 Haziɾan 1928 taɾihinde Milano?nun Coɾɾieɾe della Seɾa gazetesinde çalışmaya başladı ve bu göɾevini ölümüne değin süɾdüɾdü. Aynı yıl hukuk diplomasını aldı.
1933 yılında ilk ɾomanı ?Bàɾnabo della Montagne? (Dağlaɾın Bàɾnabo'su) yayımlandı ve hemen aɾkasından Coɾɾieɾe della Seɾa taɾafından Filistin?e göndeɾildi. İkinci ɾomanı ?Il Seecɾeto del Bosco Vecchio? (Eski Koɾunun Gizemi) 1935?de yayımlandı. 1939 yılında gazete için Addis Abeba?da bulunuɾken askeɾe çağɾıldı. 1940 Haziɾan?ında başyapıtı Il deseɾto dei Taɾtaɾi (Tataɾ Çölü) yayımlandı. Üç yıl biɾ savaş gemisinde göɾev yaptı. sozkimin.com Savaş sonunda Tataɾ Çölü büyük ilgi göɾdü ve Buzzati?yi biɾ anda İtalya?nın önde gelen yazaɾlaɾından biɾine dönüştüɾdü. Uluslaɾ aɾası başaɾısı ise Tataɾ Çölü?nün ?Le Deseɾt des Taɾtaɾes? adıyla 1949 yılında Fɾansa?da basılmasından sonɾa geɾçekleşti ve eseɾ kısa süɾede 20?den fazla dile çevɾildi.
Aşağıdaki Dino Buzzati sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Dino Buzzati sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.
Şu anda, diye düşünde Drogo, güneşin ilk ışınları kalenin burçlarına ulaşmış, nöbetçiler soğuktan adeta uyuşmuştur. Kulağı boş yere bir boru sesi duymayı umut etti.
Böylece çöl yine kıpırtısız bir hale büründü, kuzeydeki sisler, Bastiani Kalesi'nin nizami yaşamı, hepsi kıpırtısızdı; nöbetçiler nöbet alanının o ucundan bu ucuna hep aynı yolu katediyordu; alayın karavanası hep aynıydı; günler birbirine benziyor ve uygun adım yürüyen askerler gibi sonsuza değin tekrarlanıyordu.
Geri dönmek, kalenin eşiğinden bile atlamadan, ovaya inip, kentine ve tatlı alışkanlıklarına yeniden kavuşmak.
Ya aslında yanılıyorsa? Ya gayet sıradan bir yazgıya sahip sıradan biri olarak yaratılmışsa?
elveda, senin gibi çok uzun zaman inatla umut eden ve sana benzeyenler: Zaman elini sizden daha çabuk tuttu, sizinse artık her şeye yeniden başlama hakkınız yok.
Bunun nedeni Filimore'un bugüne değin çok uzun süre beklemiş olması ve belli bir yaştan sonra umutlanmanın aşırı derecede çaba gerektirmesi, yani insanın yirmi yaşında sahip olduğu inanca asla tekrar kavuşamamasıydı.
Şehrin içinde eski arkadaşlarını bulmak için dolaşıp duruyor ama sonuçta kendisini hep bir kaldırımda tek başına buluyor, akşamın gelmesine daha bomboş ve uzun saatlerin olduğunun farkına varıyordu.
Giovanni, sabırla, o hiç gelmeyen anı beklemektedir, geleceğin feci derecede güdükleştiğini, artık hiçbir şeyin eskisi gibi, yani önündeki zamanın kendisine upuzun bir dönem, harcamakla tükenmeyecek bir servet gibi göründüğü zamanlardaki gibi olmadığını görmemektedir.
Ama, aslında o bunu bilmiyordu, ne gitmesinin kendisine nasıl bir çaba gerektireceğinden, ne de kaledeki yaşamın günleri, birbirinin tıpkısı günleri, baş döndürücü bir hızla yutup gittiğinden haberdardı.
Çok garip ama dünyanın sonu geldiği halde para yine de şaşırtıcı biçimde değerini bir ölçüde koruyordu.
Tüm yaşamı, dünyadan tamamen tecrit edilmiş bir şekilde orada geçmişti; otuz yılı aşkın bir süre düşmanı beklemek için kendini her türlü zevkten mahrum kılmış, şimdiyse, tam düşman gelirken kovulmuştu.
Ama bir noktada, belki de içgüdüsel olarak, insan geri döner ve arkasında bir kapının kapanarak dönüşü olanaksız kıldığını fark eder.
İnsanlar, şu nehri aştıktan sonra on kilometre daha gidince varırsın, diyeceklerdir. Ama buna karşılık yol hiç bitmeyecektir, günler gitgide daha kısalacak, yol arkadaşları seyrekleşecek, camlarda hareketsiz, donuk, kafalarını sallayan suratlar görünecektir.
Ne günah varsa hepsini işledim. hepsini ekleyin. Korktuğum için gelmedim buraya, inanın yalnızca Tanrı'ya yakın olmak istiyorum, yemin ederim ki.
Yaşam bir garip artık. Karşı çıkamamak, çare arayamamak, açıklama getirememek ruhları çözüyor.
Bazıları bunları söylerken, diğerleri de aynı şeyleri gördüklerini zannediyor, hepsi birden, piyadelerle atlılar, sancağın kıvrımlarını, tek sırayı gördüklerini iddia ediyorlardı; halbuki gördükleri yalnızca, yavaş yavaş hareket eden ince bir çizgiydi.
Asker bu durumla pek ilgilenmedi, hayal görmüş olmalıydı; çoğu zaman böyle tecrit edilmiş yerlerde, uzun süre etrafı gözetlemekten, insan güpegündüz bile, çalılıkların arasından çıkan insan gölgeleri gördüğünü zanneder; birinin sizi gözetlediği izlenimine kapılırsınız ama gidip bakarsınız ki kimse yoktur.
Yani kale hiçbir zaman hiçbir işe yaramamış öyle mi?
Diğerleri için o gün, aşağı yukarı diğerlerinden farksız bir gündü.
Fakat gene de yatağa girmeye hazırlanırken içinde acı bir şeyler, sanki bir zamanların sevgisi uçup gitmiş, sanki ikisi arasına zaman ile uzaklık, yavaş yavaş bir ayrılık perdesi girmiş gibi bir şeyler duydu.
Yıllardan beri, hep bu anı, gerçek yaşamının başlayacağı bu günü beklemişti.
Ama nöbetçi artık Arap değildi; o artık sadece sert bir çehreyle silahını kaldıran ve arkadaşına nişan alan bir askerdi.
Emirerleri hiçbir zaman merdivenleri böyle telaşla çıkmamış, üniformalar hiçbir zaman bu denli düzenli, süngüler bu denli parlak, boru sesleri bu denli cengâverce olmamıştı. Demek ki boşuna beklememişlerdi, yıllar boşa gitmemişti, ihtiyar kale nihayet bir işe yarayacaktı.
Kar yağacaktı, önce kalınlığı dört-beş santimetre olacak, sonra kısa bir aradan sonra daha kalınlaşacak, sonraları daha da çok yağacaktı.
Ve kırk yaşını geride bırakmış ve hiçbir iyi şey yapmamış olarak, çocuksuz, yaşamda gerçekten tek başına olan Giovanni, çevresine, kendi yazgısının düşüşe geçtiğini görerek, korkuyla bakıyordu.
Onların talihleri, serüven, herkesin yaşamında en az bir kez çalan o mucize anı kuzeyden gelecekti. Zamanla gitgide belirsizleşen bu uzak olasılık uğruna koskoca yetişkin adamlar yaşamlarının en güzel bölümünü burada tüketiyorlardı.
zavallı kale basit sihrin çabuk çözüldü, kuzey çölü hep öyle bomboş kalacak, asla düşman gelmeyecek, asla hiç kimse gelip de senin zavallı surlarına saldırmayacak.
Çıplak ve rutubetli duvarlar, sessizlik, ölgün ışık, her şey, kaledekilerin, dışarıda, dünyada bir yerlerde çiçeklerin, gülen kadınların neşeli ve insana kucak açan evlerin varlığını unuttuğunu düşündürüyordu. Burada her şey bir feragati andırıyordu; ama ne uğruna, hangi gizemli şey uğruna bir feragatti bu?
Yavaş yavaş güveni azalıyordu. insanın, tek başına olduğu ve hiç kimseyle konuşamadığı zaman bir şeye inanması çok zordur. işte tam da o dönemde, drogo, insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduğunu fark etti. birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendine ait oluyor, hiç kimse o acıyı biraz olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde diğerlerinin, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti.
Dünle evvelsi gün birbirinden farksızdı, onları birbirinden ayırt edebilmesi olanaksızdı; üç gün önce olmuş bir şey de yirmi gün önce olmuş bir şey de sonuçta ona eskiden olup bitmiş bir şey olarak görünüyordu. Böylece, o ayırdına varmadan, zaman akıp gidiyordu.
Şimdi Drogo kuzey dünyasını, söylendiğine göre hiçbir zaman insan ayağı değmemiş olan bu boş toprağı seyrediyordu. Buradan asla hiçbir düşman gelmemiş, hiçbir muharebe olmamış, hiçbir olay yaşanmamıştı.
Burada her şey bir feragati andırıyordu; ama ne uğruna, hangi gizemli şey uğruna bir feragatti bu?
Yazık, iyi şeyler geride, çok geride kalmış ve o farkına varmaksızın geçmiştir önlerinden.
Burası çok ıssız, henüz yorum yazılmamış.
İlk yorum yazan sen ol!