Bu sayfada Türk öykü, roman, deneme yazarı Bilge Karasu ait 30 adet sözleri / alıntıları ve hayatı yer almaktadır. Bilge Karasu kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Bilge Karasu mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.
Bu sayfada Bilge Karasu hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Bilge Karasu sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz. Bildirin.
Bilge Kaɾasu (1930, İstanbul - 13 Temmuz, 1995), Tüɾk öykü, ɾoman, deneme yazaɾıdıɾ. Aynı zamanda felsefeci yanı olan Kaɾasu, metinleɾinde felsefi soɾunlaɾı işlemiş ya da onun metinleɾi felsefi incelemenin konusu olaɾak göɾülmüştüɾ.Postmodeɾn ɾomanın Tüɾkiye'deki önemli isimleɾi aɾasında değeɾlendiɾilmektediɾ.
Yaşamı
Bilge Kaɾasu 1930'da İstanbul'da dünyaya geldi. Genellikle sanıldığının aksine, Musevi asıllı Osmanlı siyasetçi Emanuel Kaɾasu ve onun yeğeni dünyaca ünlü yoğuɾt şiɾketi Danone Gɾubu'nun kuɾucusu İzak Kaɾasu ile heɾhangi biɾ akɾabalık ilişkisi bulunmamakla biɾlikte, Bilge Kaɾasu'nun daha sonɾa Müslümanlığı seçmiş bulunan anne ve babası da Musevi asıllıdıɾ. Şişli Teɾakki Lisesi'nde ve İstanbul Üniveɾsitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde öğɾenim göɾdü. 1963 yılında, Rockfelleɾ buɾsuyla gittiği Avɾupa'dan 1964'de döneɾek çeviɾmenliğe başladı. Basın-Yayın ve Tuɾizm Genel Müdüɾlüğü'nde ve Ankaɾa Radyosu dış yayınlaɾ seɾvisinde çalıştı. Ankaɾa Radyosu için ɾadyo oyunlaɾı yazdı. 1974 yılından ölümüne kadaɾ Hacettepe Üniveɾsitesi' Felsefe bölümünde öğɾetim göɾevlisi olaɾak çalıştı. Ankaɾa'da Nilgün Sokak'ta yıllaɾca küçük biɾ bodɾum katında yaşadı. 14 Temmuz 1995'de pankɾeas kanseɾi tedavisi süɾeɾken Hacettepe Üniveɾsitesi Hastanesi'nde öldü. Kaɾşıyaka Mezaɾlığı?na gömüldü.
Aşağıdaki Bilge Karasu sözleri hakkında hata olduğunu düşünüyorsanız veya sayfamızda bulunmayan Bilge Karasu sözlerini sayfaya ilave etmemizi istiyorsanız irtibata geçiniz. Bildirin.
Ölüler her şeyi bilir; öğrenmenin yolu da ölmektir.
O dillerin üzerinde dünyaya bakmasını unutmamış bir çift göz varsa, söylenenler de biraz değişik oluyor.
Oysa bir şeyler kurmak için inanmalı insan. Her şeyden önce, inanmalı.
Biz kendimizi bir şeyler sanıverdik işte.
Hep yarım işler, yarım bir yaşam; vara vara vardığım sonuçlar, bunlar.
Doğrusunu söylemek gerekirse, kendi düşüncelerimi değiştirmek durumunda kalabileceğimi düşünüyorum da, karşımda olanların bir gün benim düşüncelerime yaklaşabileceklerini hiç umamıyorum.
Yavrularım, karşınıza tören giysimle geldim, çünkü bir cenaze kaldırmamız gerek. Gerçekte iki cenaze. Ömrümünki ile sizlerinkini.
Bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?
Bir dili bilmek dendiği zaman, o dilde düşünebilmektir usuma gelen.
Herkesi aldatmış, aldatmağı iş edinmiş bile olsak, kendimizi aldatmamak gerekmez mi?
Okur kitap arar ama, kitabın da okuru bulduğunu ben çok gördüm.
Hangi ayna kendimizi gösterecektir bize? Sürekli bir yürüyüş içinde gibiyiz, bir lunaparkın eciş bücüş görüntü veren aynaları arasında.
Sonra başka bir konuşma yaklaşıyor. İnsanın bildiği bir dilde konuşulduğunu anladığı halde ne söylendiğini hiç seçemediği durumlardaki gibi.
Kitaplardan ve ayraçlardan ve bardak altlarından ve kedilerden ve gündüzlerden ve gecelerden ve yerlerden ve göklerden başka kimimiz kaldı?
Bir şeyi anlayabildiğimiz sürece ona yenilmenin sözkonusu olamayacağını çok düşünmüşümdür.
Kendimi bir ona göstereceğim. Ondan sonra öleceğime göre önemi kalmaz. Bir ona göstereceğim, çünkü, bir yerinden yırtılmamış bir gizliliğin de tadı yoktur.
Tükenesiye konuşmanın mümkün olabileceğini düşünmemişti, böyle bir şey olabilir deselerdi inanmazdı o güne değin.
Denizi öylesine severdi. Gider çakıllara uzanır, denizin yüzünde gerinir, sularda kulaç atar, kumlarda yatardı sere serpe. Yaşamak demek, yazsa denize gitmek, kışsa deniz aylarını beklemekti ona göre.
Mutluluk, belki mutsuzluğun, belki umutsuzluğun kabul edilmesi anlamına gelecek.
Kopmak, bağlanmak kadar doğal değil mi?
Aşırılıklarında kendisine dokunulmayacağını bilmek, kişiyi, eylemlerinin büsbütün azgınca olmasına götürür.
Tümcelerin hepsi, günlerin, yılların, gezilerin, denizlerin, inançların, ölümlerin, kaçışların hepsi belki burada biter, bitmeli.
Bu kentte, sokakta gezen herkes şemsiye kullandığı için, dışarıdayken de şemsiyeler hiç kapanmadığı için, ana caddelerde adam boyunda bir dalgalı örtü gerilmiş gibi olurdu yerle gök arasında.
Yanlışlar alışkanlık, alışkanlıklar yanlış olunca daha mı kolay yaşanır sanki yanlışlığın alışkısını bile bile
İnsanlar artık yalanan ağızlar, pençeler arıyor insanların yüzlerine, ellerine bakarken.
Varlığına alıştığım bir nesneden kopmak güç gelebilir. Yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de.
İnsan okumaya meraklıysa, birçok kitabı okumak ister, alır (edinir).
Biraz gizemli, biraz şiirli bir şey göster insanlara; unuttukları, gömdükleri duyguları, duyarlıkları, içlilikleri biraz kışkırt; ne zamandır geride bıraktıklarına inandıkları birtakım çocukluk korkularını, kaygılarını, çekingenliklerini karıştırıp bulandır; ondan sonra da istediğini yaptır onlara.
İnsan çok dayanıklı bir yaratık. Genellikle öyle. Kimi zaman da bir hiç onu yere serebilir, biliyorum.
Ama arada bir, inanılmaz şeyler de oluyor; olmasa, umut diye bir şey kalır mıydı zaten?
Sözleri çok anlamlı bilge karasunun. değerli bir yazarımızmış. Allah rahmet eylesin.