Abdülhak Hamit Tarhan Sözleri ve Hayatı
Bu sayfada türk şair, oyun yazarı, diplomat Abdülhak Hamit Tarhan 12 adet sözü ve hayatı yer almaktadır. Abdülhak Hamit Tarhan kimdir? Ölüm / doğum tarihi kaçtır? Abdülhak Hamit Tarhan mesleği, nereli, hayatının özeti, kısaca özgeçmişi, kaç yaşında gibi bilgilere ulaşacaksınız.

- Adı: Abdülhak Hamit Tarhan
- Doğum: 5 Şubat 1852
- Ölüm: 12 Nisan 1937
- Mesleği: Türk şair, oyun yazarı, diplomat
- Hata varsa bize bildirin.
Bu sayfada Abdülhak Hamit Tarhan hayatının özeti yani kısaca hayatı hakkında bilgi vermeye çalışacağız. Abdülhak Hamit Tarhan sayfasında hata veya düzeltme bildirimi için lütfen çekinmeden bizimle irtibata geçiniz.
Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde ve Cumhuriyet Türkiye'sinin ilk yıllarında eserler vermiş, modern edebiyatın doğuşunda etkin bir isimdir.
Köklü ve eski bir ulema ailesinin ferdi olarak dünyaya gelmiş, hayatının her döneminde yüksek mevkilerde bulunmuş, dünyanın birçok yerini görme fırsatı yakalamış, çağının büyük ve güçlü bir sanatçısı sayılmıştır. Tanzimatı, Birinci ve İkinci Meşrutiyetleri ve Cumhuriyeti gören; bu devirlerdeki Tanzimat, Edebiyat-ı Cedide, Millî Edebiyat ve Cumhuriyet devri edebiyatlarını yakından tanıyan sanatçı Türk edebiyatında Şair'i Azam (Büyük Şair) sıfatı ile anılır (Bu sıfatı ilk kez Süleyman Nazif kullandı). Uzun seneler diplomat olarak hem doğu hem de batı ülkelerinde bulunması nedeniyle iki edebiyatı da tanımış; Türk şiirine batıdan yeni konular, serbest düşünce ve şekiller getirirken; batı yazarlarından etkilenerek yazdığı oyunlarla Türk tiyatrosuna felsefi düşünceyi sokmuştur. Türk edebiyatının en büyük eserlerinden birisi kabul edilen Makber'in şairidir. TBMM III., IV. ve V. dönemlerde İstanbul milletvekili olarak görev yapmıştır.
Hayatı
Ailesi ve Eğitimi
1852de İstanbulda Bebek'teki Hekimbaşı Yalısında köklü ve eski bir ulema ailesinin ferdi olarak dünyaya geldi. Babası, tarihçi ve diplomat Müverrih Hayrullah Bey, annesi Kafkasyadan kaçırılmış bir cariye olan Münteha Hanımdır. Ailenin dört çocuğundan üçüncüsüdür (Diğerleri sırasıyla Fatma Fahrünnisâ Hanım, Abdülhâlik Nasuhi Bey ve Mihrinnisâ Hanım dır).
Bebek Köşk Kapısındaki Mahalle Mektebinin ardından bir süre Rumelihisarı Rüştiyesine devam etti, daha sonra evde özel dersler alarak yetişti. Kendisine özel ders veren hocalardan Hoca Tahsin Efendi'nin üzerinde büyük etkisi oldu. 10 yaşındayken ağabeyi Nasuhi ile birlikte Parise Millî Eğitim müsteşarı olarak eğitim sistemini inceleyen babasının yanına gönderildi ve eğitimine orada devam etti. 1864 yılında Paris'ten İstanbul'a döndü. sozkimin.com Gördüğü tek düzenli tahsil, Paristeki bir buçuk senelik tahsilidir. Yurda döndükten sonra Robert Koleje girdiyse de asıl öğrenimini evde özel hocalardan aldı. Henüz çocuk yaşta iken usul-adap öğrenmek için bir okul vazifesi gören Bab-ı Ali Tercüme Odasında katip olarak çalıştı. Bir yıl sonra babasının Tahran büyükelçisi olarak atanması üzerine onunla birlikte Tahrana gitti. Farsça öğrendi ve İran edebiyatını tanıma fırsatı buldu.
İlk eserleri, ilk evliliği, oyun yazarı Hamit
Babasının ölümü üzerine 1867de İstanbula dönen Abdülhak Hamit, memuriyet hayatına Maliye ile Şûrâ-yı Devlet Mektubî Kalemlerinde devam etti. Mektubî Kaleminde Ebüzziya Tevfik, Samipaşazade Sezai ve Baha Bey gibi devrin edebiyatçılarıyla arkadaşlık etme fırsatı buldu. 1873te Recaizade Ekrem ile tanıştı ve yazarı ikinci üstadı olarak kabul etti (Birinci üstadı, dönemin genç yazarlarını etkisi altına alan Namık Kemaldir). Bu arada Tahran hatıralarını anlatan Maceray-ı Aşk adlı ilk eserini yazdı.
1874 yılında Edirne'de ağabeyi Nasuhi Bey'in konağında Pirizade ailesinden on üç yaşındaki Fatma Hanım ile evlendi ve onunla beraber İstanbula döndü. Çiftin Abdülhak Hüseyin ve Hamide adında iki çocuğu oldu. Abdülhak Hamit, evliliğinin ilk yıllarında ilk şiirlerini yazdı. Ahmet Vefik Paşa, içinde atasözleri bulunan bir oyun yazmasını önermişti. Düğünden birkaç ay sonra onun öğüdüne uygun olarak Edirne'de Sabr ü Sebat adlı oyunu yazdı. İçli Kız, Duhter-i Hindu, Garam ve Sardanapal, Nazife gibi eserleri bu dönemde verdi. Büyük bir üretkenlikle birbiri ardına çıkardığı kitapları geniş yankı buldu, ünü Osmanlı ülkesine yayıldı.
Paris yılları
Hariciye mesleğini seçen ve 1876da Paris elçiliği ikinci kâtibi olarak Fransada görevlendirilen Abdülhak Hamit, eşini ve çocuğunu Edirnede ağabeyini evinde bırakıp görev yerine gitti. 2 yıl süre ile Parisin eğlence dünyasında yaşadıklarını Divaneliklerim yahut Belde adıyla kitaplaştırdı. On yedi şiir içeren bu kitapta hayat ve gerçek dünyayı anlatması, Hamitin şiire getirdiği yeniliktir. Paris yıllarında daha sonra Damat Ferit Paşa olarak tarih sahnesinde yerini alacak Ferit Bey ile arkadaşlık etmiştir.
Abdülhak Hamitin Pariste iken gezip tozmanın yanı sıra Jean Racine,Pierre Corneille,Victor Hugo, Alphonse de Lamartine, Alfred de Musset gibi Fransız yazarlarını okudu, Nesteren ve Tarık oyunlarını yazdı. Corneillein bir oyununa nazire olarak yazdığı Nesterenin 1878de Fransada yayınlanması sarayda kuşku uyandırdı. Biri halk tarafından sevilen diğeri sevilmeyen iki kardeş hükümdarın kavgasını anlatan bu eserin konusu, V. Murat ve II. Abdülhamitin durumuna benzerlik gösterdiği için görevden alındı. Yeni bir göreve atanıncaya kadar geçen iki sene içinde Edirnede yaşadı ve kendini edebiyata verdi. "Sahra, Tezer, Eşber, Bir Sefilenin Hasbıhâli adlı eserleri bu dönemde tamamlandı.
Paris'ten dönüş, Fatma Hanım'ın ölümü, Şair Hamit
Bütün arzusu Parise gitmek olan Hamit, Berlin sefaretine atandığından bundan memnun olmasa da Paris yoluyla Berline gitmeye karar verdi; ancak bu arada ağabeyinin Rizeye tayin olduğunu öğrenince karısının ve çocuklarının durumunu öğrenmek için İstanbula döndü. Bütün ailenin Nasuhi Bey ile Rizeye gitmesine karar verilince onlarla birlikte gidip Batum, Kırım yolu ile Berline gitmeyi düşündü. Yolda Kırım Savaşının yapıldığı yerleri görme fırsatı buldu ve şehit Türk askerlerinin bir mezarı olmadığını görünce Sivastapol Manzumesini kaleme aldı (Şiir, sonradan "İlham-ı Vatan" adını aldı).
Odesa'da iken Berlin'e gitmekten vazgeçen Hamit, cinnet geçirdiğine dair Hariciye Nazırı'na bir telgraf çekip Rize'ye geri döndü; ardından ailesinden ayrılmak istemediği için görevinden istifa etti ve Poti şehbenderliğini istedi. Rize'de iken en verimli dönemlerinden birini geçiren şair İbn-i Musa adlı eserini tamamladı.
1881'de Poti şehbenderliğine (konsolosluğuna) atanan ama beğenmeyen Hamid, birkaç ay sonra Yunanistanın Golos şehrine atandı, burada karısı Fatma Hanım ile beraber üç yıl kaldı. 1883te Bombay konsolosluğuna atandı. Hasta olan karısına havasının yarayacağını düşünerek bu görevi kabul etti. 3 yıl kaldığı Bombayda doğanın güzellikleri coşkun şiirler için ilham verdi. Ancak Fatma Hanımın durumu iyileşmeyip verem teşhisi konulunca ailesi ile İstanbula doğru dönüş yoluna çıktı. Fatma Hanım, İstanbula varamadan Beyrutta vali olan Nasuhi Beyin konağında hayatını kaybetti (1885). Şair, Beyrutta kaldığı kırk gün boyunca her gün Fatma Hanımın mezarını ziyaret etti ve ünlü şiiri Makber 'i yazdı. Makberin yayımlanması ile ünü birden arttı, imparatorluk sınırlarına çıktı. O güne kadar düzyazı alanındaki eserleriyle tanına Hamit, eşinin ölümünden sonra şairliği ile anılır oldu.
İstanbul'a döndüğünde kendisini edebiyata verdi; karısıyla ilgili Ölü, Bunlar O'dur, Hacle eserlerini yayımladı ve Hindistan izlenimlerini kaleme aldı.
Londra yılları
1886 sonunda yeni görev yeri olan Londra'ya giden Hamit, bu kenti çok sevdi ve Gayret Dergisi'ne birbiri ardına şiirler gönderdi. Yeniden evlenmeye karar veren ancak aşık olduğu İngiliz kızı ile Hamit'in gelirini düşük bulan asil ailesinin itirazı nedeniyle evlenemeyen şair, elçilikte çalışan İrlandalı bir hizmetçiye evlilk teklifi ettiğinde de sınıf farkı gerekçesiyle reddedilir. Bu dönemde kaleme aldığı "Finten" ve "Cünun-ı Aşk" adlı tiyatro eserlerinde para ve sınıf farkı meselelerini işledi.
Finten adlı eseri ile birlikte basılma izni almak üzere İstanbula gönderdiği Zeynep adlı oyununda, devlet ve hanedanla eğlendiği sonucuna varıldığı için görevinden alınan Hamit, İstanbula döndü. Bir süre boşta kaldıktan sonra II. Abdülhamite bir dilekçe yazıp edebiyatla uğraşmayacağına söz vermesi üzerine tekrar Londradaki eski görevine dönebildi. Çok uzun süre kaldığı İngiltereyi yarı vatan edindi. Memleketten uzakta bulunduğu yıllarda aile fertlerine ve dostlarına yazdığı mektupların bir kısmını kitap olarak yayımladı.
İkinci ve üçüncü evlilikleri
1890da Bayan Nelly adlı İngiliz hanımla evlenen Hamit, 1895te Lahey elçiliğine atandı. 2 yıl sonra Londra Elçiliği Müsteşarı olarak yeniden Londraya döndü. Eşini rahatsızlığı üzerine İstanbula döndü. 1900-1906 yıllarını İstanbulda geçirdi. 1906da Brüksel büyükelçiliğine atandı, eşini İskoçyadaki ailesinin yanında bırakarak Brüksele gitti.
Vereme yakalanan eşini çok sevmesine rağmen başka kadınlarla birlikte olmaktan kendini alamayan Abülhak Hamid, Florence Ashly adlı bayanla birlikte yaşamaya başladı ve onu İstanbula getirdi. Eşinin durumu öğrenmesi üzerine onun yanına dönmek zorunda kaldı. Bayan Nellynin, 1911de veremden ölmesinden sonra İstanbula döndü. Ölen eşi için Medfen adını vereceği Makbere benzer bir eser yazmayı düşünüyse de bu tasarısını gerçekleştiremedi. Ailesinin önerisiyle üçüncü evliliğini 1911 yazında Cemile Hanım ile yaptı. Bu evlilik, 20 gün sürdü. Cemile Hanımdan ayrılan Hamid, Brüksele döndü.
Bayan Lüsyen, İstanbula dönüş, Viyanada sıkıntılı günler
1912de ağabeyi Nasuhi Beyin ölümünün ardından Abdülhak Hamidin işine son verildi. Hamid, aynı yıl 18 yaşındaki Belçikalı Bayan Lüsyen (Lucienne) ile evlendi ve onunla İstanbula döndü. Kendisine önerilen Maarif Nazırlığı görevini kabul etmedi. Validem, İlhan ve Liberte adlı eserlerini bastırdı. Meclis Ayan Üyeliğine getirilen ve bir süre sonra meclis başkanı olan Hamid, I. Dünya Savaşı sonunda eşi ile birlikte Viyanaya gitti. Burada sıkıntılı, parasız günler geçirdi. Türkiyede geniş yankılara yol açan Şair-i Azam adlı şiirini Tanin Gazetesinde yayımladı.
Cumhuriyet Dönemi
Hamit, Şairi-i Azam şiirinin yayımlanmasının ardından Ankara hükümetinin devreye girmesiyle İstanbul'a geldi. Kendisine Ankara hükümeti tarafından maaş bağlandı ve belediyenin tarafından İstanbulda Maçka Palasta bir daire sağlandı. Bu arada 1920de eşi Lüsyen Hanımdan dostça ayrılmıştı. Bir İtalyan kontu ile evlenen Lüsyen Hanım ile yazışmayı sürdürdü. 1922'de Ruhlar, 1923te Garam ve 1924'te Yabancı Dostları yayımlandı. 1925'te Arziler ile Cünün-ı Aşk basıldı; aynı yıl 73. doğum yıldönümü Galatasaray Lisesi'nde Samipaşazade Sezai ile Halid Ziya'nın da bulunduğu bir törenle kutlandı.
Eski eşi Lüsyen Hanım, 1927'de eşini ve kontes ünvanını terk edip kendisine döndü. 1928'deki ara seçimde TBMM III. dönem İstanbul milletvekili olarak meclise giren Hamid, IV. ve V. dönemlerde de İstanbul milletvekilliği görevini sürdürmüştür.
12 Nisan 1937'de Maçka Palas'ta hayatını kaybetti. Ulusal cenaze töreniyle Zincirlikuyu Asri Mezarlığı'na gömüldü. Bu yeni mezarlığa gömülen ilk kişi o oldu.
kaynak: wiki
Eserleri
Şiirleri:
Sahra (1878), Makber (1885), Ölü (1886), Hacle (1887), Bir Sefilenin Hasbihali (1886), Bâlâdan Bir Ses (1911), Validem (1913), İlham-ı Vatan (1918), Tayflar Geçidi (1919), Ruhlar (1922), Garâm (1923), Arziler (1925), Bir Sefilenin Hasbihalinden, Kürsî-i İstiğrak, Bunlar O'dur (1885), Divaneliklerim yahut Belde (1885), Külbe-i İştiyak, Elveda Diyemedik
Oyunları:
İçli Kız (1875), Nesteren (1876), Sabr-ü Sebat (1880), Duhter-i Hindu (1875), Nazife yahut Feda-yı Hamiyet (1876, 1919), Tarık yahut Endülüs Fethi (1879, 1970), Eşber (1880, 1945), Zeynep (1908), Macera-yı Aşk (1873), İlhan (1913), Turhan (1916), İbn-i Musa yahut Zatülcemal (1917), Sardanapal (1917), Abdullah-i Sagir (1917), Finten (1918, 1964), İbni Musa (1919, 1927), Yadigar-ı Harb (1919), Hakan (1935)
Abdülhak Hamit Tarhan Sözleri ( 12 adet )
Makber Şiiri
Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı.
Şimdi buradaydı, gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim, o haksar kaldı,
Bir köşede tarumar kaldı,
Baki o enis-i dilden, eyvah,
Beyrut'ta bir mezar kaldı.
Bildir bana nerde, nerde Yarab,
Kim attı beni bu derde Yarab?
Nerde arayayım o dil rübayı,
Kimden sorayım bi-nevayı?
Derler ki unut o aşnayı,
Gitti tutarak reh-i bekayı,
Sığsın mı hayale bu hakikat?
Görsün mü gözüm bu macerayı?
Sür'atle nasıl da değişti halim,
Almaz bunu havsalam, hayalim.
Çık Fatıma! Lahdden kıyam et,
Yadımdaki haline devam et.
Ketmetme bu razı, söyle bir söz,
Ben isterim, ah, öyle bir söz.
Güller gibi meyl-i ibtisam et,
Dağ-ı dile çare bul, meram et.
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle,
Eyyamı hayatımı temam et,
Makber mi nedir şu gördüğüm yer?
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber? / Abdülhak Hamit Tarhan
Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı.
Şimdi buradaydı, gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim, o haksar kaldı,
Bir köşede tarumar kaldı,
Baki o enis-i dilden, eyvah,
Beyrut'ta bir mezar kaldı.
Bildir bana nerde, nerde Yarab,
Kim attı beni bu derde Yarab?
Nerde arayayım o dil rübayı,
Kimden sorayım bi-nevayı?
Derler ki unut o aşnayı,
Gitti tutarak reh-i bekayı,
Sığsın mı hayale bu hakikat?
Görsün mü gözüm bu macerayı?
Sür'atle nasıl da değişti halim,
Almaz bunu havsalam, hayalim.
Çık Fatıma! Lahdden kıyam et,
Yadımdaki haline devam et.
Ketmetme bu razı, söyle bir söz,
Ben isterim, ah, öyle bir söz.
Güller gibi meyl-i ibtisam et,
Dağ-ı dile çare bul, meram et.
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle,
Eyyamı hayatımı temam et,
Makber mi nedir şu gördüğüm yer?
Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber? / Abdülhak Hamit Tarhan
Gazup Bir Şair
Seneler var ki yazmadım bir şey
Bende yok sanma ra'd-ü berk-u sema
Hayli demdir hamuş idim amma
Feveran oldu, infilak ettim
Sanmayın yer katında bir bodurum
Açmışım gökyüzünde bir uçurum
Ki derununda ben varım ancak
Bugün olsam da bir cihan dide
Karlar altında nevbaharım ben
Yıldırım yağdırır ateş böceğim
Haniya bende böyle şeyhuhet?
Gazebim geçti, sakinim şimdi
yok canım bir latife ettimdi
Mest idim önce, şimdi bihuşum / Abdülhak Hamit Tarhan
Seneler var ki yazmadım bir şey
Bende yok sanma ra'd-ü berk-u sema
Hayli demdir hamuş idim amma
Feveran oldu, infilak ettim
Sanmayın yer katında bir bodurum
Açmışım gökyüzünde bir uçurum
Ki derununda ben varım ancak
Bugün olsam da bir cihan dide
Karlar altında nevbaharım ben
Yıldırım yağdırır ateş böceğim
Haniya bende böyle şeyhuhet?
Gazebim geçti, sakinim şimdi
yok canım bir latife ettimdi
Mest idim önce, şimdi bihuşum / Abdülhak Hamit Tarhan
Elveda Diyemedik Şiiri
Yıldızsız bir geceydi
Bir dağ çiçeği gibi şimdiden hasretteydim
sürgündüm çok uzaklardaydım,
Ve gözlerindi sürgün sebebim..
Çok çabuk çekildin hayatımdan
Kaderle el eleydin,
Bense kederle sarhoş...
Yarım kalmıştı hikayemiz
Göçmen kuşları gibi gelip geçtin bu şehirden
Belkide hayatımdan
Duymadın haykırışımı, acılarımı,
Benimsin sanmıştım uçtun avuçlarımdan
Tutamadım, gitmede diyemedim
Olamadın bir yıldızın kayışı kadar hayatımda
Zaman çok kısaydı bizim için
Yetmedi gözlerimizden yaşı silecek kadar
Nede elveda diyebilecek kadar... / Abdülhak Hamit Tarhan
Yıldızsız bir geceydi
Bir dağ çiçeği gibi şimdiden hasretteydim
sürgündüm çok uzaklardaydım,
Ve gözlerindi sürgün sebebim..
Çok çabuk çekildin hayatımdan
Kaderle el eleydin,
Bense kederle sarhoş...
Yarım kalmıştı hikayemiz
Göçmen kuşları gibi gelip geçtin bu şehirden
Belkide hayatımdan
Duymadın haykırışımı, acılarımı,
Benimsin sanmıştım uçtun avuçlarımdan
Tutamadım, gitmede diyemedim
Olamadın bir yıldızın kayışı kadar hayatımda
Zaman çok kısaydı bizim için
Yetmedi gözlerimizden yaşı silecek kadar
Nede elveda diyebilecek kadar... / Abdülhak Hamit Tarhan
Bir Sefilenin Hasbıhalinden Şiiri
Ne idim ben, ne tabii bir kız
Belki sahrada rebii bir kız
En büyük zevkim, ümidim, neşem
Kırda seyran idi, her gün, her dem
Düşünürken o büyük sahrada
Beni halk eyleyeni tenhada
Duruyorken hareketsiz, sessiz
Yere inmiş göğe benzerdi deniz
Aksi tekbir ile dolmuş dereler
Secde eylerdi bütün meşcereler
Şebi mehtap doğar aynı şafak
Her taraf nura olur müstağrak
Akıyormuş gibi her suda hayat
Yüzüyormuş gibi hep mahlukat
Uçacakmış gibi eflake zemin
Halden, mazi ile atiden emin
Mutmain şevk ile soldan, sağdan
Bir şataretle inerdim dağdan. / Abdülhak Hamit Tarhan
Ne idim ben, ne tabii bir kız
Belki sahrada rebii bir kız
En büyük zevkim, ümidim, neşem
Kırda seyran idi, her gün, her dem
Düşünürken o büyük sahrada
Beni halk eyleyeni tenhada
Duruyorken hareketsiz, sessiz
Yere inmiş göğe benzerdi deniz
Aksi tekbir ile dolmuş dereler
Secde eylerdi bütün meşcereler
Şebi mehtap doğar aynı şafak
Her taraf nura olur müstağrak
Akıyormuş gibi her suda hayat
Yüzüyormuş gibi hep mahlukat
Uçacakmış gibi eflake zemin
Halden, mazi ile atiden emin
Mutmain şevk ile soldan, sağdan
Bir şataretle inerdim dağdan. / Abdülhak Hamit Tarhan
Erkekler şiir yazarken kadınların güzelliğinden ilham alırlar. Kadınlar aşk şiiri yazacakken ise karşılarında erkekler vardır. / Abdülhak Hamit Tarhan
Yorumlar ( 2 Adet ) 💬

hll spr dvm.

valla bu adam tanıdığım kadarıyla çapkının önde gideni
Misafirlerin Şu Anda Baktığı Ünlüler
6💬

3💬

0💬

0💬

Bugün Doğan Ünlüler ( 20 Ocak )
Andɾé Maɾie Ampèɾe, Fɾansız fizikçi ve matematikçi.
Elektɾomanyetizmayı ilk bulan kişileɾ aɾasında gösteɾiliɾ. Elektɾik akımı biɾimi Ampeɾ onun adına ithafen veɾilmiştiɾ.
Ampeɾe Lyon'da doğdu. Babası ona Latince öğɾetmek istiyoɾdu ancak matematiğe olan ilgisini ve yatkınlığını göɾünce bundan vazgeçti. ... Devamını oku >>
Aristotle Onassis (20 Ocak 1906, Кarataş, İzmir ' 15 Mart 1975, Paris, Fransa), Yunanlı armatör ve işadamı.
1906 yılında İzmir'de doğdu. Tütün ticaretinden zengin olan ailesi, Kurtuluş Savaşı sonunda Türk kuvvetleri tarafından İzmir'in geri alınmasından sonra Yunanistan'a göç etti. 1923 yılında ailesince Arjantin'e gönderilen Onassis Buenos Aires'teki United River Plate Telephone Co.'ya ... Devamını oku >>
David Lynch (d. 20 Ocak 1946, Missoula), ABD'li yönetmen, ɾessam.
20 Ocak 1946'da ABD'de doğan Lynch, aynı zamanda tanınmış biɾ ɾessamdıɾ. Kendisi pek fazla kullanmasa da mobilya tasaɾımı da yaρaɾ. Pennsylvania Güzel Sanatlaɾ Akademisi ve Ameɾican Film Institute'de eğitim aldı. 1977 yaρımı siyah-beyaz filmi Eɾaseɾhead ile tanındı. Dune... Devamını oku >>
Federico Fellini (20 Ocak 1920, Rimini - 31 Ekim 1993, Roma), İtalyan film yönetmeni.
İlkokul eğitimini, Rimini'de San Vicenzo rahibelerinden aldı. On yaşındayken evden kaçıp bir sirke girdi. 1938'de üniversiteye kaydını yaρtırdı; fakat derslere devam etmek yerine mizah dergisi "420" ve resimli roman dergisi "Avventuroso" iςin çalışmaya başladı. 1939'da Roma'ya gitti ve karikatür sana... Devamını oku >>
George Burns (20 Ocak 1896-9 Mart 1996) ABD'li oyuncu, komedyen ve yazar. Doğum adı Nathan Birnbaum'dır.
O kariyer başarılı vodvil, filmi, radyo ve televizyon yayılmış birkaç sanatçılarından biriydi. Onun kemerli kaş ve puro-duman noktalama yüzyılı aşkın dörtte üçü iςin tanıdık markaları oldu.
Burns 79 iken, kariyerine, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Oscar ödülü kazandığı 1975 fi... Devamını oku >>
Hulusi Kentmen (20 Ocak 1912, Tırnova - 20 Aralık 1993, İstanbul), Türk tiyatro ve sinema oyuncusu.
Deniz Kuvvetleɾinde astsubay olaɾak göɾev aldı. Deniz astsubaylığından emekli olduktan sonɾa sanat yaşamına atıldı. Hisse-i Şaiya oyunuyla pɾofesyonel olan Kentmen, 1942'de Süɾtük filmiyle sinema oyunculuğuna başladı. Tatlı-seɾt ve babacan taɾzı il... Devamını oku >>
Bugün Ölen Ünlüler ( 20 Ocak )
Audrey Hepburn (4 Mayıs 1929, Ixelles Brüksel Bölgesi - 20 Ocak 1993, Tolochenaz), İngiliz-Hollandalı sinema oyuncusudur.
Belςika'nın Ixelles, Brüksel Bölgesi kentinde doğdu. Annesi Hollandalı bir barones, babası zengin bir İngiliz bankacıydı. Anne ve babası, Audrey henüz bir yaşındayken boşandı ve Audrey annesinin yanında kaldığından babasını bir daha göremedi. 10 yaşındayken annesi başka... Devamını oku >>
1944'te Elazig'in Sivrice ilçesi Uslu köyünde dogdu. imam Hatip Lisesi'ni Elazig'da bitirdikten sonra Istanbul Yüksek Islam Enstitüsü'ne girdi. Ögrenciligi esnasinda basladigi vaazlar dikkat çekti. Malatya vaizligi, Mus müftü vekilligi yaρti.
Süleyman Ates'in Diyanet isleɾi Baskani olmasindan sonɾa 1976'da istanbul Müftü basmuavini oldu. Sehzadebasi ve Eminönü Yeni Camii'ndeki va... Devamını oku >>